İçeriğe atla
2000 TL ÜZERİ KARGO ÜCRETSİZ!

Uzman Gözüyle

Homosalate ve Kozmetik Ürünlerde Yasaklanma Süreci: Bilinmesi Gerekenler - ya da multicosmetics

Homosalate ve Kozmetik Ürünlerde Yasaklanma Süreci: Bilinmesi Gerekenler

Güneş ışınlarının; canlılar için enerji kaynağı olması, canlılığın devamı için gerekli olması, D vitamininin büyük bir kaynağı olması, deride melanin yapımını uyarması, antibakteriyel etkisi ve bağışıklığı güçlendirici etkisinin olmasıyla birlikte, yaydığı ultraviyole (UV) ışınlarına uzun süreler ve korunmasız şekilde maruz kalmak ile de akut ve kronik zararlı etkiler oluşturabilecek bir enerji kaynağıdır (1,2). Güneş koruyucular ise cildimizi zararlı UV ışınlarından korumanın en etkili yollarından biridir. Güneş kremlerinin içeriğinde güneşten gelen UV-A ve UV-B Ye ışınlarına karşı koruma sağlayan UV filtreleri (kimyasal ve fiziksel filtreler), PABA gibi koruyucular ve stabilizatörler, C vitamini veya yeşil çay özü gibi antioksidanlar, nemlendiriciler ve cilt bakım bileşenleri, koku vericiler gibi ana bileşenler yer almaktadır (3). Ancak güneş kremlerinin içerdikleri bazı kimyasalların sağlık üzerindeki etkileri halen tartışılmaktadır. Son yıllarda Avrupa Birliği'nde bazı UV filtreleri yasaklanmaktadır veya kullanımına sınırlamalar getirilmektedir. Bu filtrelerden biri de konumuz olan homosalate tır. Peki, homosalate nedir ve neden yasaklanmaktadır? Homosalate‘in Kimyasal Yapısı ve Güneş Koruyuculardaki Rolü Homosalate (HMS), ultraviyole (UV) radyasyona maruz kalmanın olumsuz etkilerinden koruma sağlamak için ticari güneş koruyucu formülasyonlarına yaygın olarak dahil edilen bir salisilat molekülüdür (4). Ürün etiketlerinde “Homosalate, Homomentil salisilat, HMS, 3,3,5-trimetil-siklohekzil-salisilat, Salisilik asit M-homomentil ester” isimleriyle yer almaktadır (5). Kimyasal Özellikleri ve Formülasyondaki İşlevi Homosalate özellikle UVB ışınlarını emme yeteneğiyle bilinen bir kimyasal filtredir. Salisilik asit ve 3,3,5- Trimetilsiklohekzanol Fischer-Speier esterifikasyonu ile üretilir (5). Molekülün salisilik asit kısmı, 295 nm ila 315 nm dalga boyuna sahip ultraviyole ışınlarını emerek cildi güneş hasarından korur. Hidrofobik tri metil siklohekzil grubu, suda çözülmesini önleyen yağlılık sağlar. Bu yüzden suya dayanıklı güneş kremlerinde sıkça kullanılır. Fotostabilitesi düşüktür, yani güneşe maruz kaldığında zamanla bozunabilir ve koruma gücünü kaybedebilir. Bu yüzden Octocrylene veya Avobenzone gibi diğer UV filtreleriyle kombine edilerek stabil hale getirilmektedir. Tek başına yeterli güneş koruması sağlamadığı için genellikle geniş spektrumlu (hem UVA hem UVB yi kapsayan) güneş kremlerinde başka filtrelerle birlikte bulunur (6). Homosalate ayrıca emollient (yumuşatıcı) özellik gösterir bu yüzden güneş kremleri haricinde nemlendiriciler, vücut losyonları ve güneş sonrası bakım ürünlerinde de yer almaktadır. Güneş kremlerinde daha pürüzsüz bir doku sağlamaktadır ve sürülmesini kolaylaştırmaktadır. UV Filtresi Olarak Etki Mekanizması Yapılan araştırmalar, HMS nin ışığa maruz kaldığında "ultrafast uyarılmış durum içi proton transferi (ESİPT)" adı verilen hızlı bir kimyasal süreçten geçtiğini göstermektedir. Bu süreç sırasında HMS, enerji emerek yapısal bir dönüşüm geçirir ve sonrasında bu enerjiyi büyük ölçüde ısı olarak yayarak zararsız hale getirir. Ayrıca, lazerle yapılan incelemelerde, HMS'nin iki farklı formunun (konformerin) bulunduğu belirlenmiştir. Bunlardan biri ESİPT sürecini gerçekleştirirken, diğeri bu sürece dahil olmamaktadır. Genel olarak, bu araştırmalar HMS'nin güneş koruyucu olarak etkili bir şekilde çalıştığını ve fotofiziksel açıdan uygun özelliklere sahip olduğunu göstermektedir (4). Endokrin Sistem Üzerindeki Olumsuz Etkileri ve Sağlık Riskleri Endokrin sistemi, vücudumuzdaki hormon dengesini düzenler ve en küçük değişiklikler bile sağlığımız üzerinde büyük etkilere yol açabilir. Yapılan araştırmalarda, Homosalate’ın vücutta östrojen, progesteron ve androjen reseptörlerine bağlanabildiğinizi ve bu etkileşimlerin hormon seviyelerini bulabileceğini öne sürmektedir. Bu durum, özellikle üreme sağlığı ve tiroit fonksiyonları üzerinde olumsuz etkilere yol açabilmektedir. Ayrıca kanser riskinin artmasına neden olabilmektedir ve ciltte tahrişe, kızarıklığa sebep olabilmektedir. Hormonal Dengede Yarattığı Değişimler İnsan hücreleri üzerinde yapılan bir çalışmada, Homosalate dahil 6 UV filtresinin, östrojen reseptörlerine bağlanarak östrojenik aktivite gösterdiği in vitro deneylerde gözlemlenmiştir. Homosalate, lipofilik (yağda çözünen) bir bileşiktir, bu yüzden çevrede ve organizmalarda birikme eğilimi göstermiştir. Balıklarda ve su ekosistemlerinde bulunmuş olup, potansiyel uzun vadeli ekolojik riskler taşıdığı belirtilmiştir. Ancak transgenik zebra balığı modelinde yapılan in vivo testlerde, Homosalate’ın belirgin bir östrojenik aktivite gösterdiği tespit edilmiştir. Çalışmanın genel sonucu, UV filtrelerinin çevrede birikme eğiliminde olduğu ve potansiyel olarak uzun vadeli etkiler gösterebileceği yönündedir. Bu nedenle, Homosalate ve diğer UV filtrelerinin hormon bozucu etkileri açısından daha fazla araştırılması gerektiği vurgulanmıştır (7).Ayrıca, östrojenin etkisiyle büyüyen ve çoğalan insan meme kanseri hücrelerinin, Homosalate maruziyeti sonucunda 3,5 kat daha fazla büyüme ve çoğalma gösterdiği tespit edilmiştir (8). Üreme Sağlığına Olan Etkileri ve Klinik Bulgular Yapılan çalışmalarda Homosalate’ ın androjen reseptörlerini baskıladığı belirlenmiş, bunun da üreme sistemini etkileyebileceğini göstermiştir. Özellikle, bu kimyasalın kadın kısırlığı, endometriozis ve polikistik over sendromu (PCOS) ile bağlantılı olabileceği yapılan bir diğer çalışmada belirtilmiştir (9). Homosalate, gebelik sürecinde plasentaya geçebilmektedir ve trofoblast hücreleri üzerinde olumsuz etkiler yaratabilmektedir. Trofoblast hücrelerinin normal çoğalması ve istilası, plasental gelişim için kritik öneme sahiptir; ancak homosalate bu hücrelerin proliferasyonunu baskılayarak plasental vasküler yeniden yapılanmayı bulabilmektedir. Bu durum, kendiliğinden düşük ve intrauterin büyüme geriliği gibi gebelik komplikasyonlarına yol açabilmektedir. Ayrıca homosalate, östrojenik aktivite göstererek endokrin sistemi etkilemiştir ve anne sütü ile plasental dokularda tespit edilmiştir. Güneş kremleri gibi ürünler yoluyla kana karışan homosalate’ in fetusa bulaşma potansiyeli bulunmasına rağmen, bu maddenin gebelik üzerindeki kesin etkilerini anlamak için daha fazla araştırmaya ihtiyaç görüldüğü belirtilmiştir (9). Uluslararası Kozmetik Regülasyonları ve Yasaklanma Gerekçeleri Homosalate’ in yasaklanmasının temel sebebi, güvenli bir kozmetik bileşeni olarak görülmemelidir. Avrupa Birliği, bu maddenin belirli bir dozun üzerinde kullanıldığında sağlık açısından risk taşıdığını ve çevreye zarar verdiğini belirleyerek sınırlandırmıştır. Özellikle deniz ekosistemine olumsuz etkileri bilimsel çalışmalarla kanıtlanmıştır. ABD gibi ülkelerde de homosalate ile ilgili araştırmalar devam ederken, uzmanlar tüketicilere daha güvenli alternatiflere yönelmelerini tavsiye etmektedir. AB Kozmetik Yönetmeliği Değişiklikleri Avrupa Birliği (AB) Kozmetik Yönetmeliğinde yapılan son değişikliklerle birlikte, homosalate’ın kozmetik ürünlerdeki kullanımı yeniden düzenlenmiştir. Bilimsel Komite Nin (SCCS) değerlendirmeleri sonucunda, homosalate’ın potansiyel endokrin bozucu özellikleri göz önünde bulundurularak, %10'a kadar olan konsantrasyonlarda UV filtresi olarak kullanımının güvenli olmadığını belirtmiştir ve bu maddenin sadece yüz ürünlerinde (sprey olmayan ve pompalı sprey ürünler) maksimum %7,34 konsantrasyona kadar kullanılması güvenli kabul edilmiştir. Bu düzenleme, homosalate’ın diğer kozmetik ürünlerdeki kullanımını sınırlandırmak ve tüketici güvenliğini artırmayı amaçlamıştır. Bu değişiklikler, 11 Kasım 2022 tarihinde duyurulmuş ve 1 Ocak 2025 tarihinde yürürlüğe girmiştir (10,11). Global Pazarda Yasal Düzenlemeler ve Adaptasyon Süreci Bu değişikliklerin yürürlüğe girmesiyle birlikte, piyasaya sürülecek yeni ürünler için 24 aylık, mevcut ürünlerin uyum sağlaması için ise 30 aylık geçiş süreleri belirlenmiştir. Bu bağlamda, Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu (TİTCK) da AB Kozmetik Yönetmeliği ile uyumlu olacak şekilde ulusal kozmetik mevzuatında güncelleme çalışmalarına başlamıştır. Ekim 2022'de Avrupa Komisyonu, homosalate’ın maksimum izin verilen konsantrasyonunu vücut için kullanılan güneş kremlerinde %10'dan %0,5'e düşürmüştür. Kanada Sağlık Bakanlığı, homosalate’ı güvenli olarak kabul etmektedir ancak AB'deki gelişmeleri takip etmektedir. Avustralya Terapötik Ürünler İdaresi (TGA), homosalate’ı kabul etmekte ve %10’a kadar kullanımına izin vermektedir. FDA, homosalate GREASE (Genel Olarak Güvenli ve Etkili - Generally Recognized As Safe and Effective) listesinde değerlendirmeye alınmamıştır ve daha fazla güvenlik verisi talep etmektedir ve şu anda maksimum %15'e kadar kullanımına izin verilmektedir (12, 13). Homosalate’ın yerine daha güvenli olduğu düşünülen bazı alternatifler daha popüler hale gelmiştir. Bunlar; çinko oksit ve titanyum dioksit gibi mineral bazlı güneş kremleri dir. Kimyasal filtreler yerine fiziksel koruma sağlayarak daha güvenli alternatif sunar. Mexoryl SX ve Tinosorb S ise daha az endokrin bozucu özellik taşıyan güvenli seçenekler arasında gösterilmektedir (12,14). Sonuç olarak, Homosalate’ın potansiyel riskleri göz önüne alındığında, özellikle hamileler, çocuklar ve hassas cilde sahip bireyler için içeriğinde homosalate bulunmayan, mineral bazlı veya düşük riskli kimyasal filtreler içeren güneş kremlerini tercih etmek, hem cilt sağlığını korumak hem de uzun vadeli sağlık risklerinden kaçınmak adına daha güvenli bir seçim olacaktır. Güneşten korunma hayati önem taşırken, kullanılan ürünlerin içeriği de en az koruma faktörü kadar dikkatle değerlendirilmelidir. Bu nedenle cilt bakımı ürünlerinden biri olan güneş kremlerini seçerken bilinçli seçim yapılması büyük önem taşımaktadır. Kaynakçalar: Gül, Ü. (2012). Deri Yaşlanmasını Etkileyen Çevresel Faktörler. Turkiye Klinikleri Dermatology-Special Topics, 5(4), 1-6. Slevin, T. (Ed.). (2014). Sun, skin and health. Csıro Publıshing. Cancer Council. Western Australia. TEKBAŞ, Ö. F., Didem, E. V. C. İ., & ÖZCAN, U. D. U. YAKLAŞAN YAZ MEVSİMİ İLE ARTAN BİR TEHLİKE: GÜNEŞ KAYNAKLI ULTRAVİYOLE IŞINLARI. Holt, E. L., Krokidi, K. M., Turner, M. A., Mishra, P., Zwier, T. S., Rodrigues, N. D. N., & Stavros, V. G. (2020). Insights into the photoprotection mechanism of the UV filter homosalate. Physical Chemistry Chemical Physics, 22(27), 15509-15519. Homosalat, ChemIDplus. Wong, N. G., Rankine, C. D., Anstöter, C. S., & Dessent, C. E. (2022). Photostability of the deprotonated forms of the UV filters homosalate and octyl salicylate: molecular dissociation versus electron detachment following UV excitation. Physical Chemistry Chemical Physics, 24(28), 17068-17076. Schreurs, R., Lanser, P., Seinen, W., & van der Burg, B. (2002). Estrogenic activity of UV filters determined by an in vitro reporter gene assay and an in vivo transgenic zebrafish assay. Archives of toxicology, 76, 257-261. Jiménez-Díaz, I., Molina-Molina, J. M., Zafra-Gómez, A., Ballesteros, O., Navalón, A., Real, M., ... & Olea, N. (2013). Simultaneous determination of the UV-filters benzyl salicylate, phenyl salicylate, octyl salicylate, homosalate, 3-(4-methylbenzylidene) camphor and 3-benzylidene camphor in human placental tissue by LC–MS/MS. Assessment of their in vitro endocrine activity. Journal of Chromatography B, 936, 80-87. Yang, C., Lim, W., Bazer, F. W., & Song, G. (2018). Homosalate aggravates the invasion of human trophoblast cells as well as regulates intracellular signaling pathways including PI3K/AKT and MAPK pathways. Environmental Pollution, 243, 1263-1273. Scientific Committee on Consumer Safety (SCCS). "Opinion on Homosalate." European Union, 2021. US Food and Drug Administration (FDA). "Sunscreen: How to Help Protect Your Skin from the Sun." FDA, FDA . U.S. Food and Drug Administration. (n.d.). CFR - Code of Federal Regulations Title 21. Retrieved from https://www.fda.gov/drugs/understanding-over-counter-medicines/questions-and-answers-fda-posts-deemed-final-order-and-proposed-order-over-counter-sunscreen Health Canada. (2022). Draft: Guidance document - sunscreen monograph. Retrieved from https://www.canada.ca/content/dam/eccc/documents/pdf/pded/salicylates/Risk-management-scope-salicylates-group.pdf Benson, H. A. (2007). Sunscreens: efficacy, skin penetration, and toxicological aspects. In Dermatologic, Cosmeceutic, and Cosmetic Development (pp. 433-450). CRC Press.

Devamını oku
Cilt Tipine Göre Doğru Bakım Rutini: Kapsamlı Bakım ve Ürün Rehberi - ya da multicosmetics

Cilt Tipine Göre Doğru Bakım Rutini: Kapsamlı Bakım ve Ürün Rehberi

Cilt Tipine Göre Doğru Bakım Rutini: Kapsamlı Bakım ve Ürün Rehberi Cilt Tipinizi Doğru Belirlemenin Temel Kriterleri ve Önemi Doğru ürün seçimi: Her cilt tipi farklı ihtiyaçlara sahiptir. Cilt tipi nasıl anlaşılır sorusunun cevabını bilerek, cildiniz için doğru ürünleri seçebilir ve olumsuz reaksiyon riskini en aza indirebilirsiniz.  Etkili yüz bakımı: Cilt tipinize uygun ürünler kullanmak, cilt problemlerini önlemeye ve mevcut sorunları gidermeye yardımcı olur.  Sağlıklı ve ışıltılı bir cilt: Cilt tipinize uygun bir bakım rutini, cildinizin doğal dengesini korur, sağlıklı ve ışıltılı görünmesini sağlar.  Kuru Cildin Belirtlileri: Gerginlik hissi  Pullanma  Kaşıntı  Mat görünüm  Kırışıklıklara ve ince çizgilere yatkınlık  Yağlı Cildin Belirtileri: Parlak ve yağlı görünüm  Genişlemiş gözenekler  Siyah nokta, beyaz nokta ve sivilce oluşumuna yatkınlık  Makyajın kolayca akması Karma Cildin Belirtileri:  T bölgesinde yağlanma • Yanaklarda kuruluk  T bölgesinde genişlemiş gözenekler  T bölgesinde siyah nokta ve sivilce oluşumuna yatkınlık  Hassas Cildin Belirtileri:  Kızarıklık  Yanma ve batma hissi  Kaşıntı  Kuruluk ve pullanma  Alerjik reaksiyonlara yatkınlık Cilt Analizi Nasıl Yapılır ve Değişen İhtiyaçlar Evde Yapabileceğiniz Basit Cilt Testleri Cilt tipi nasıl anlaşılır diye merak ediyorsanız, evde kolayca uygulayabileceğiniz birkaç basit test bulunmaktadır. Peçete Testi ile Cilt Tipi Belirleme Yüzünüzü temizleyin: Herhangi bir makyaj veya kirden arındırmak için yüzünüzü nazik bir temizleyici ile yıkayın ve kurulayın. Bekleyin: Cildinizin doğal yağ dengesine kavuşması için 30 dakika bekleyin. Peçete testi: Temiz bir peçeteyi yüzünüze bastırın ve özellikle T bölgenizdeki (alın, burun ve çene) yağlanmayı kontrol edin. Sonuçlar: Peçete kuru ise: Kuru bir cildiniz olabilir. Peçetede çok fazla yağ varsa: Yağlı bir cilde sahip olabilirsiniz.  Peçetenin sadece T bölgesinde yağ varsa: Muhtemelen karma bir cildiniz var.  Aynalı Test ile Cilt Tipi Anlama Yüzünüzü temizleyin: Herhangi bir makyaj veya kirden arındırmak için yüzünüzü nazik bir temizleyici ile yıkayın ve kurulayın. Aynaya bakın: 15-20 dakika sonra aynaya bakın ve cildinizin genel görünümünü inceleyin. Sonuçlar: Cildiniz gergin ve pul pul görünüyorsa: Kuru cilt  Cildiniz parlak ve yağlıysa: Yağlı cilt  T bölgeniz parlak, yanaklarınız normalse: Karma cilt  Cildinizde kızarıklık veya tahriş varsa: Hassas cilt  Gözlem Yoluyla Cilt Tipi Analizi Cilt tipi nasıl anlaşılır sorusunun en basit cevabı, cildinizi düzenli olarak gözlemlemektir. Günlük hayatta cildinizin nasıl davrandığına dikkat edin. Cildiniz gün içinde sık sık geriliyor ve pul pul oluyorsa: Kuru cilt  Gün içinde cildiniz parlamaya başlıyor ve makyajınız akıyorsa: Yağlı cilt  T bölgenizde yağlanma, yanaklarınızda kuruluk hissediyorsanız: Karma cilt  Cildiniz kolayca kızarıyor, kaşınıyor veya tahriş oluyorsa: Hassas cilt  Cilt Tipini Belirlemenin Profesyonel Yöntemleri Cilt tipi nasıl anlaşılır konusunda en doğru sonucu almak için bir dermatoloğa başvurmanız önerilir. Dermatologlar, cildinizi detaylı bir şekilde inceleyerek cilt tipinizi belirleyebilir ve size özel bakım önerilerinde bulunabilirler. Dermatologlar Tarafından Yapılan Cilt Analizleri Dermatologlar, cilt tipi nasıl anlaşılır sorusuna cevap bulmak için çeşitli yöntemler kullanırlar: Görsel Muayene: Cildinizin genel görünümünü, dokusunu ve renk tonunu incelerler.  Tıbbi Geçmiş: Cilt problemleriniz, alerjileriniz ve kullandığınız ilaçlar hakkında bilgi alırlar.  Cilt Testleri: Gerekli durumlarda, alerji testleri, sebum üretimi testi gibi testler uygulayabilirler.  Wood Işığı ile Cilt Tipi Belirleme Wood ışığı, ciltteki farklı pigmentleri ve bakterileri görünür hale getiren bir tür ultraviyole (UV) ışığıdır. Dermatologlar, Wood ışığı kullanarak cilt tipi nasıl anlaşılır sorusuna daha detaylı bir cevap bulabilirler. Mevsimsel Değişimlerin Cilt Tipine Etkisi Mevsim geçişlerinde cilt bakımı en az bağışıklığınız kadar önemlidir. Mevsim geçişlerinde cilt, hava koşullarındaki ani değişikliklerden etkilenerek sağlıklı görünümünü kaybedebilir. Geçişlerde oluşan nem ve sıcaklık oranlarındaki değişme cildin nem dengesini bozar. Bunun sonucunda da cildin tipine göre yağlanma, kuruluk ve hassasiyet gibi problemler yaşanır. Mevsimsel geçişlerde cildin ihtiyacına uygun bakımı uygulamak cilt sağlığı korumak için büyük önem taşır. Mevsimsel cilt bakımı uygulamlarını gözden geçirmek bizim için iyi olacaktır. Hava Değişiminin Ciltteki Belirtilerin Bazıları: Kuruluk ve Pul Pul Dökülme: Sıcaklık ve nem değişiklikleri cildin nem dengesini bozar ve kuruluk yaratır. Kızarıklık ve Tahriş: Soğuk hava ve rüzgar gibi dış etkenler kızarıklık ve tahrişe sebep olabilir. Ciltte Gerginlik: Hava değişikliğiyle birlikte cilt esnekliğini kaybedebilir ve gerginlik hissi oluşabilir. Sivilce ve Yağlanma: Nem oranındaki artış, yağ bezlerinin fazla çalışmasına ve sivilce oluşumuna neden olabilir. Daha Duyarlı Cilt: Mevsim geçişlerinde cilt daya duyarlı ve dış etkenlere karşı daha tepkiseldir. Mevsim geçişlerinde yaygın görülen cilt problemleri aşağıdaki gibidir: Kuruluk ve pullanma: Özellikle soğuk havalarda cilt daha hızlı kurur ve pullanma meydana gelir. Gözenek genişlemesi: Sıcaklık arttığında gözenekler genişleyerek ciltte yağ birikimine yol açabilir. Cilt lekeleri: Güneş ışığına maruz kalma sonucu, mevsim geçişlerinde lekelenmeler artar. Cilt hassasiyeti: Rüzgar ve ani sıcaklık değişiklikleri cildin hassaslaşmasına ve tahriş olmasına neden olabilir. Mevsim Geçişlerinde Cilt Bakımı Nasıl Yapılmalıdır?  Mevsim geçişlerinde cilt bakımı, cildin değişen hava koşullarına uyum sağlamasına yardımcı olacak şekilde düzenlenmelidir. İşte dikkat edilmesi gereken temel adımlar:  Nemlendirme: Hava değişimiyle birlikte cildin nem ihtiyacı artabilir. Bu nedenle, daha yoğun nemlendiriciler kullanarak cildin kurumasını önlemek önemlidir. Güneş Koruyucu Kullanımı: UV ışınları kış aylarında da cildi etkilemeye devam eder. Nazik Temizleyiciler: Cilt temizlemede sert ürünler yerine, cildin doğal yağ dengesini koruyan nazik temizleyiciler tercih edilmelidir. Peeling: Cildi ölü hücrelerden arındırmak için haftada 1 ya da 2 kez peeling uygulanmalıdır. Düzenli Bakım: Cilt tipine uygun bakım rutini oluşturmak ve rutini uygulamak cildin sağlıklı kalmasına yardımcı olur. Kuru Cilt İçin Özelleştirilmiş Bakım Programı ve Ürün Seçimi Kuru ciltler, diğer cilt tiplerine göre daha fazla özen ve dikkat gerektirir. Bunun birkaç sebebi vardır: Az Yağ Bezleri: Kuru ciltler, diğer cilt tiplerine göre daha az yağ bezine sahiptir. Bu nedenle cilt daha az nem tutar. Nem Kaybı: Kuru ciltler, neme karşı dirençsizdir ve daha hızlı nem kaybeder. Gerginlik ve Kaşıntı: Kuru ciltler genellikle gergin hisseder ve kaşıntıya meyillidir. Kolay Hassaslaşma: Dış etkenlere karşı daha hassas olan kuru ciltler, kolayca tahriş olabilir. → Doğru temizlik ürünleri seçilirken aşağıdaki noktalara dikkat etmek kuru ciltler için faydalı olacaktır: Hassas Formüller: Kuru ciltler için üretilmiş, pH dengesi göz önünde bulundurularak formüle edilmiş temizlik ürünlerini tercih etmek önemlidir. Bu ürünler cildi kurutmadan temizler ve nem dengesini korur. Nemlendirici Özellikler: Temizlik ürünleri içerisinde nemlendirici özelliklere sahip olanları tercih etmek, kuru ciltlerin nem ihtiyacını karşılamada yardımcı olacaktır. Kokusuz Ürünler: Parfüm veya koku içeren temizlik ürünleri kuru ciltleri tahriş edebilir. Bu nedenle kokusuz veya hafif kokulu ürünleri tercih etmek daha uygun olacaktır. → Kuru cilt bakımı için en önemli adımlardan biri doğru nemlendirici seçimi çok önemlidir. Kuru ciltler, ekstra nemlendirmeye ihtiyaç duyar ve bu nedenle doğru ürünü seçmek önemlidir. Hyalüronik Asit İçeren Nemlendiriciler: Kuru ciltler için ideal olan bu nemlendiriciler, cilde derinlemesine nüfuz ederek uzun süreli nemlendirme sağlar. Aynı zamanda cildin elastikiyetini arttırır. Shea Yağı veya Kakao Yağı İçeren Kremler: Bu yağlar kuru cildi besler ve yumuşatır. Aynı zamanda cilt bariyerini güçlendirerek su kaybını önler. Glikolik Asit İçeren Nemlendiriciler: Kuru ciltler için ölü hücreleri atarak cildi yeniler ve nem dengesini sağlar. Ayrıca ince çizgi ve kırışıklıkların azalmasına yardımcı olabilir. → Kuru cilt bakımı için günlük rutin oluştururken dikkat edilmesi gereken noktalar: Nazik Temizlik: Kuru ciltleri kurutmayan, yumuşak temizleyiciler tercih edilmelidir. Makyajı temizlemek için yağ bazlı temizleyiciler kullanılabilir. Su bazlı temizleyiciler cildi kurutabilir, bu nedenle dikkatli seçilmelidir. Nemlendirici Kullanımı: Kuru ciltler için nemlendirme büyük önem taşır. Hafif dokulu, kuru ciltler için özel olarak formüle edilmiş nemlendiriciler tercih edilmelidir. Sabah ve akşam olmak üzere günde en az iki kez nemlendirici uygulamak gereklidir. Güneşten Korunma: Güneşin zararlı etkilerinden korunmak için güneş koruyucu ürünler kullanılmalıdır. En az 30 SPF içeren, kuru ciltler için uygun güneş kremleri tercih edilmelidir. Yağlı Cilt Bakımı-Dengeleyici Bakım Rutini ve Özel Uygulamalar Yağlı ten tipi yaygın olarak görülen tiplerden biri olarak karşımıza çıkar. Kişi ten tipini doğru tespit edemezse yanlış bakım ürünü kullanabilir ve bu da faydadan çok zarar getirir. Bu yüzden yağlı cilt temizliği ve bakımı için bu cilt tipinin iyi bilinmesi gerekir. Tenin ürettiği sebum gereğinden fazlaysa bu, yağlı bir cilde sahip olduğunuz anlamına gelir. Yağlı cilt tipini tespit etmek oldukça kolaydır. Eğer ten kalınlaşırsa, rahatsız edici bir parlaklık kazanırsa, akne ve sivilce oluşumu varsa, ciltte çizgi ve pullanma oluşuyorsa, gözenekler genişlemişse, yaptığınız makyaj uzun süre dayanmıyorsa yağlı cilt tipine sahip olduğunuzu rahatlıkla anlayabilirsiniz. Ayrıca, yağlı cilt bakımında kullanılan güneş kremlerine dikkat etmek gerekir; Homosalate içeren ürünlerin cilt tarafından nasıl emildiği ve olası etkileri göz önünde bulundurulmalıdır. Yağlı ciltlerin ihtiyaç duyduğu bakım rutini dört aşamayla özetlenebilir: Cildi temizleme, yağ üretimini dengeleme, cildi nemlendirme ve parlama görünümünü önleme. Yağlı Cilt Nasıl Temizlenir? Cildi düzenli ve etkili bir şekilde temizlemek, yağlı cildin daha tazelenmiş ve temiz görünmesini sağlar. Bu nedenle yağlı ciltler için temizleme jeli ve köpüğü seçimi oldukça önemlidir. Yağlı ciltlerin en büyük sorunlarından biri olan gözenek görünümüyle mücadele etmede toniklerin rolü büyüktür. Yağlı ciltler için tonik seçimi, cildi yatıştıran ve sıkılaştıran ürünlerden yana yapılmalıdır. Tonikler farklı formül ve bileşenler kullanılarak hazırlanan antiseptik losyonlardır. Yağlı ciltlere sahip kişiler sürekli ya da dönemsel olarak alkol içeren tonikler kullanabilir. Ancak alkol oranı oldukça yüksek ürünleri sürekli olarak kullanmak da cildi kurutabileceği için, cildi nemlendirme aşaması asla ihmal edilmemelidir. Yağlı Cilt Nasıl Nemlendirilir? Yağlı ciltlerin kullanması gereken nemlendiricilerin hafif yapıda ve yağ oranı düşük ürünler olması gerekir. Göz çevrenizdeki cilt dokusu son derece hassas ve incedir. Bu nedenle bu bölgeye uygulanan nem takviyesinde daha özenli ve dikkatli olmak gerekir. Çünkü göz çevresi yağlanma, parlama, yorgunluk ve yaşlılık belirtilerini yüzün diğer bölgelerine kıyasla çok daha belirgin şekilde ele verir. Dilerseniz yüzün tüm bölgeleri için kullanımı uygun ürünlerden yana tercih yapabilir ya da yalnızca göz çevreniz için hazırlanan nemlendiricileri cilt bakım rutininize ekleyebilirsiniz. Yağlı Ciltler İçin Maske ve Peeling Kullanımı Yağlı ciltler için peeling kullanımı oldukça önemlidir. Cildiniz yaklaşık 24 saatte bir kendini yeniler. Bu yenileme süreci, cildinizin üst katmanında ölü hücreler birikmesine neden olur. Ölü hücreler ciltten arındırılmadığında gözenek görünümü ve cilt sorunlarının da oluşma olasılığı artar. Peeling ürünleri, içerdikleri partiküller ile cildinizdeki ölü hücreleri arındırmanızı sağlar. Yağlı ciltler için hazırlanan yüz maskelerinin büyük çoğunluğu siyah nokta oluşumunu önlemeye, cildi sıkılaştırmaya ve gözenekleri arındırmaya yöneliktir. Haftada 1-3 kez kullanabileceğiniz yüz maskeleri ile cildinizin yenilenme sürecini hızlandırabilir, daha etkili bir cilt temizliği yapabilirsiniz. Sebum Kontrolü ve Gözenek Bakımı: Hormonlar, sebum üretiminin artmasına ve cildin yağlanmasına neden olabiliyor. Bu durum gözeneklerin oluşmasına neden olabiliyor. Gözenekler, sebum birikmesiyle tıkanabilir. Tıkalı gözenekler cilt kusurlarının oluşmasına neden olabilir. Bu da siyah nokta gibi cilt kusurlarının oluşmasına yol açabiliyor.  Cilt gözeneklerinin açık ve belirgin olma riski ile karşı karşıya kalan bireylerin hayatlarında yapacakları birkaç küçük değişiklikle cilt gözenek genişleme ihtimali ortadan kaldırılabilir. Cildi düzenli temizleyerek fazla yağı, kirleri ve makyaj kalıntıları uzaklaştırılmalıdır. Yağsız, su bazlı güneş koruyucu kullanarak ciltte kollajen kaybı azaltılarak gözeneklerin genişlemesini önlenebilir. Gözeneklerin sayısının çok arttığı durumlarda profesyonel cilt bakımı yardımı alınmalıdır. Gözenekleri tıkayarak genişlemesine neden olabilecek komedojenik (gözenek tıkayıcı) ürünlerden kaçınılmalıdır. Güneşe çıkmadan önce mutlaka cilt tipine uygun güneş koruyucu krem kullanılmalıdır. Omega-3 yağ asitleri ve antioksidanlar bakımından zengin bir diyet, cildin sağlıklı kalmasına yardımcı olabilir. Cilt tipine uygun düzenli bir cilt bakımı rutini oluşturmak, gözeneklerin genişlemesini önleyebilir. Cildinize uygun ve uzmanlar tarafından onaylanmış ürünler ve tedavi yöntemleri kullanmak, gözeneklerinizi yönetmede en etkili yol olacaktır. Cildinde gözenek genişleme problemi yaşayan kişilerin öncelikle bu rahatsızlıklarını alanında uzman bir dermatolog ile görüşmesi gerekir. Cilt gözenek genişlemesinin nedenleri ayrıntılı muayenin ardından belirlendikten sonra cilde uygun ürünler belirlenip gerekirse medikal tedavi düzenlenebilir. Medikal tedavilerden sonuç alınamaması durumunda şu işlemlerle de gözeneklerdeki genişlemeler küçültülebilir ya da tamamen ortadan kaldırılabilir; Kimyasal Peeling: Cildin üst tabakasını soyarak daha pürüzsüz ve sıkı bir cilt elde edilmesine yardımcı olabilir. Karbon peeling: Karbon tanecikleri içeren siyah renkte bir solüsyon uygulanmasının ardından lazer uygulanır. Düzenli uygulamalarda gözeneklerde belirgin azalma görülmektedir. İşlemin en büyük avantajı yaz aylarında da yapılabilmesidir. Lazer Tedavileri: Kollajen üretimini teşvik ederek cildi sıkılaştırır ve gözeneklerin görünürlüğünü azaltır. Akne Eğilimli Ciltler İçin Koruyucu Önlemler Akneye eğilim gösteren cildin çoğu hormonal değişimlerden kaynaklanır. Bu değişimler ergenlik döneminde başlasa da kadınların menstürasyon döneminde veya gebelik sırasında da meydana gelebilir. Aynı zamanda stres, yorgunluk, uygun olmayan cilt bakım ürünleri ve bazı medikal bakımlardan da kaynaklanabilir. Akneye eğilim gösteren cilt görünümü aynı zamanda genetiktir. Cilt sağlığuı için akne bakımı öncelik verilmesi gereken konuların başında gelir. Karma Cilt İçin Bölgesel Bakım Teknikleri ve Ürün Kombinasyonları Karma cilt tipi, yağlı ve kuru cilt olmak üzere iki ana cilt tipinin birleşimidir. Yüzün farklı bölgelerinde yağlı ve kuru alanların bir karışımı vardır. Tipik olarak burun, çene ve alında yağlı bir alana sahip cilt olarak karakterize edilir. Sabah ve akşam olmak üzere cildin yüzeyini fazla yağ ve kirlerden arındırmak için nazik bir temizleyici kullanılır. Temizledikten sonra besleyici bir tonik ile cilt dengelenmeli, tazelenmesine yardımcı olunmalıdır. Karma cilde sahip olan kişiler yüzlerine çok sık dokunmamalıdır. Tüm cilt tiplerinin neme ihtiyacı bulunur. Bu nedenle karma ciltler de sık sık nemlendirilmelidir. Komedojenik olmayan ürünler kullanılması, karma cilt bakımında iyi bir etki yaratır. Karma Ciltler İçin Yüz Temizleme Nazik, suda çözünür bir temizleyici seçerek işe başlanabilir. Jel bazlı ve hafif köpüren temizleyiciler karma ciltler için iyi sonuç verir. Yağların birikmemesi için yüz yıkama işlemi gün içerisinde atlanmamalıdır. Karma cilde sahip yüzler, sabah ve akşam olmak üzere günde iki kez yıkanmalıdır. Cilt doğru ürünlerle belirli aralıklarla eksfoliye edilmelidir. Karma Ciltler Için Nemlendirici Karma cilt, yağlı olmayan, ancak zengin bir nemlendiriciye ihtiyaç duyar. Yağsız ve kokusuz nemlendiriciler, yağ üretimini tetiklemez. Nemlendirme açısından zengin hyalüronik asit ve mineral içeren ürünler, günlük kullanım için uygundur. Bazı nemlendiriciler, sivilce oluşumunun önüne geçer. T bölgesi çok yağlı değil ve kuruluk az ise, tüm yüze aynı nemlendirici kullanılabilir. Yağ içeren ağır kremler, cildi yağlandıracağı ve gözenekleri tıkayacağı için bunlardan kaçınmak önemlidir. Yağsız, su bazlı bir losyon veya jel seçilmesi; ciltte yeterli nem dengesi oluşturarak sağlığını korumaya destek olur. T-Bölgesi ve Yanak Bölgesi İçin Farklı Yaklaşımlar  Karma cilt tipi genellikle alın, burun ve çene bölgesi yağlıyken, yanakların kuru olduğu bir cilt tipidir. Yüzdeki yağ bezeleri normalden fazla sebum üretirse parlak ve yağlı bir görünüm oluşabilir. Karma cilt bakımı doğru yapılmadığında, gözenekler tıkanarak sivilce veya siyah nokta gibi istenmeyen sonuçlar görülebilir. Karma ciltlerin en bilinen özelliği, ciltte hem yağlı hem kuru bölgelerin olmasıdır. Yanaklarda kuruluk sebebiyle pul pul deri dökülmesi oluşabilirken yağlı bölgelerde siyah noktaya yatkınlık, parlak görünüm ve genişleyen gözenekler sık görülen durumlardır. Alın, burun ve çenenin yağlı, diğer kısımların kuru olması sebebiyle tüm yüze uygun cilt bakım ürünlerini bulmak zor olabilir. Karma cilt bakımında sadece yağlı veya sadece kuru ciltler için geliştirilen ürünleri kullanmak, tatmin edici sonuçlar sağlamayacaktır. Günlük bakım rutininiz için öncelikle karma cilt için temizleme jeli seçmeniz gerekir. Temizleme jeli sonrası ferahlık için karma cilt için tonik kullanabilirsiniz. Bakım rutininizde tonik sonrası cildinizin ihtiyacı olan nemi karma cilt için nemlendirici ile sağlayabilirsiniz. Bunlara ek olarak, haftada 1-2 kere kullanabileceğiniz karma cilt için maske ile gözenekleri birikmiş kirlerden arındırarak siyah nokta oluşumunun önüne geçebilirsiniz. Karma ciltler için özel olarak formüle edilmiş ürünleri kullanarak: T bölgesine yağlı cilt gibi davranın. Amaç, parlak ve yağlı görünümü azaltmak ve matlaştırıcı bir etki sağlayarak aşırı sebumla etkin bir şekilde mücadele etmektir. Gergin hissettiğiniz alanları nemlendirin ve rahatlatın. Yüzün kuru kısımları için çok agresif olan ve yağlı kısımlarda sebum üretimini teşvik eden "soyma" tedavilerini asla kullanmamalısınız.  Dengeleyici Bakım Ürünlerinin Doğru Kullanımı Bakım ürünlerini uygularken öncelikle su bazlı, sonra yağ bazlı ürünler uygulanır; yani öncelikle tonik, mist, losyon, serum gibi ürünler; sonra krem ve yağlar uygulanmalıdır. Rutin örneklerine geçmeden önce kısaca tüm cilt bakım ürünlerinin ne amaçla ve nasıl kullanıldığını kısaca anlatalım: 1. Adım Temizleme: Sabah ve akşam cilt bakımının ilk aşaması temizleme adımıdır. Sabahları temizleyicilere pek gerek duyulmaya biliniyor. Ancak iyi temizlenmiş bir cilt diğer kullanacağınız ürünlerin de emilimini artırır. Ve cilt gece de sebum üretir, gözenekler kapanır. Sabahları narin bir temizleyiciyle cildinizi temizleyebilirsiniz. Sabahları çift aşamalı temizliğe gerek yoktur. Tercihen yüz yıkama jeli veya yağ temizleme kullanabilirsiniz. Akşamları çift aşamalı temizlik yapabilirsiniz. Önce yüz temizleme yağı ardından yüz temizleme jeli kullanabilirsiniz. Yağ bazlı temizleyici: Ciltteki yağı, yağlı ürünleri, makyajı ve güneş kremini temizler. Kuru cilde kuru eller ile masaj yaparak uygulanır. Su bazlı temizleyici; Ciltteki su bazlı ürünleri, ölü derileri ve kiri temizler. 2. Tonik; Toniklerin içeriklerine göre birden fazla işlevi vardır. Nemlendirme, arındırma, yatıştırma, sebum dengeleme, cilt ph’ı dengeleme gibi özellikleri bulunur. Ciltte temizleyicilerden kalan kir ya kalıntı varsa arındırır, gözenekleri derinlemesine temizler. Ayrıca serum ve nemlendirici gibi ürünlerin emilimlerini artırırlar. Böylece cildi temizleme sonrası cilt bakım ürünlerine hazırlar. Sabah-akşam kullanıma uygundurlar. Asit içeren toniklerin akşam kullanılması önerilir. Asidik Tonikler özellikle cildi arındırma amaçlı üretilmiştir. Nemlendirme özelliği olan asitsiz toniklerin ise amacı yine cildi bakıma hazırlarken ferahlatıp yatıştırmak ve nemlendirmektir. 3. Serum; Yüksek konsantrasyonlarda aktif içerikler barındıran serumlar, ince molekülleri sayesinde diğer bakım ürünlerine göre cildin daha derin katmanlarına ulaşarak lekelerden kırışıklıklara, farklı cilt endişeleri için yoğun bakım sunuyor. Gündüzleri arbütin, c vitamini, hyalüronik asit içeren serumlar kullanabilirsiniz. Retinol, AHA, BHA içeren serumları akşam bakımında kullanabilirsiniz. Birden fazla serum üst üste kullanacaksanız az yoğun olandan, çok yoğun olana doğru sıralayabilirsiniz. AHA, retinol gibi içerikleri aynı gün kullanmayın. 4. Krem formundaki ürünler Kremlerden önceki aşamalarda sürülen ürünler, kremin daha iyi emilmesini sağlar. Kremler ciltte koruyucu bir bariyer oluştururlar. Nemlendiriciler bu gruba girer. İyi nemlendirilmemiş bir cilt savunmasız kalır, daha çabuk kırışıp, lekelenmeye, sivilcelenmeye daha elverişli bir hale gelir. 5. Yağ Bazlı Ürünler (Serum/Krem): Yağlar örtücü yapıda olduğu için, üzerine başka bir ürün uygulandığında emilimini engelliyor. Altına sürülen ürünleri sabitleme özelliği sayesinde de serumunuzun veya kreminizin daha iyi emilmesini sağlayarak bakım rutininizin etkinliğini artırıyor. 6. Göz Çevresi Krem: Cilt bakımının son aşamasında uygulayabilirsiniz. Tamamen yağ bazlı bir balsamdır.

Devamını oku
Endokrin (Hormon Sistemi) Bozucu Kimyasal Maddeler ve Erken Ergenlik İlişkisi - ya da multicosmetics

Endokrin (Hormon Sistemi) Bozucu Kimyasal Maddeler ve Erken Ergenlik İlişkisi

Endokrin Sistem (Hormon Sistemi) Nedir? Endokrin sistem, hormonları üreten ve kana salgılayan organlar ve bezlerden oluşan sisteme verilen isimdir. Endokrin (Hormon Sistemi) Ne İşe Yarar? Endokrin bezler (iç salgı bezleri), her birinin farklı görevleri olan hormonları üretmek, depolamak ve salgılamakla görevlidirler. Bu bezler ve salgıladıkları hormonlar, kana karışarak çeşitli organları uyarırlar. Böylece, büyüme ve gelişme, metabolizma, üreme, homeostazinin, yani vücudun iç dengesinin sağlanması gibi birçok hayati görevi yerine getirirler. Bu sistemin asıl işlevi, vücut fonksiyonlarının düzenlenmesidir. Endokrin Sistem (Hormon Sistemi) Kısımları Nelerdir? Endokrin sistem; hipotalamus, epifiz bezi, hipofiz bezi, tiroit bezi, paratiroit bezi, timüs bezi, adrenal bezler ve pankreas, erkeklerde testisler, kadınlarda yumurtalıklar ve hamilelik döneminde plasentadan oluşur. Endokrin (Hormon Sistemi) Bozukluğu Nedir? İç salgı bezlerinden salgılanan hormonların eksikliği veya fazlalığı, endokrin bezlerin fazla küçük veya büyük olması veya hormonların doğru çalışmaması durumlarında endokrin hastalıklar ortaya çıkar. Bu durumda hormonlar, gerçekleştirmeleri gereken düzenleyici görevleri aksatır. Diyabet, tiroit eksikliği, Cushing sendromu, hormon sistemindeki bozulmalar sebebiyle oluşan hastalıklara örnektir.  Endokrin (Hormon Sistemi) Bozukluğu Nelere Yol Açar? Hormon sistemlerindeki bozukluklar; sekonder olarak dikkat eksikliği, bağışıklık sistemi problemleri, metabolizma bozuklukları, prematüre doğum, erken ergenlik veya jinekomasti ve ürogenital sistemde epigenetik farklılıklara sebep olabilmektedir. Ayrıca gelişim bozuklukları, polikistik over, tüylenme, ereksiyon problemleri, köselik, testis ve penis küçüklüğü, kilo alamama, kilo verememe, obezite, saç dökülmesi ve benzeri birçok problem de endokrin sistemindeki bozulmalardan kaynaklanır. Endokrin (Hormon Sistemi) Bozucu Kimyasal Maddeler Endokrin bozucu kimyasallar, hormon sisteminde bozukluklara sebep olduğundan şüphe edilen hem doğal kaynaklı hem de sentetik olabilen yabancı maddelerdir.[1] Bu kimyasallar, nükleer reseptörlerle istenmeyen şekillerde etkileşerek hormonların sentezi, taşınması, mekanizmaları ve metabolizmalarını sekteye uğratır. Bunlarla sınırlı olmamakla birlikte, özellikle α ve β östrojen reseptörleri, androjen reseptörü, pregnan X reseptörü, peroksizom prolifiratör aktive edici reseptör α ve γ ve α ve β tiroit reseptörlerinin endokrin bozucu kimyasallardan etkilendiği gözlemlenmiştir. Farklı mekanizmaları etkileyen kimyasallar, gelişim kusurları, bağışıklık, üreme ve sinir sistemlerinde fonksiyon bozuklukları ve kanser riskinde artış ile ilişkilidir. Tip 1 diyabet, obezite ve alkolden bağımsız karaciğer yağlanması da endokrin bozucuların yol açtığı hastalıklar arasındadır. Bazı kimyasalların endokrin sistemde hastalıklar ve bozukluklara yol açabileceği fikri ilk defa 1997 yılında, Our Stolen Future adlı kitapta ortaya atılmıştır; bu kitap DDT, dioxin, DES ve başka birçok endüstriyel kimyasalın endokrin sisteme zarar verdiğini ve üreme sisteminde bozukluklara sebep olduğunu iddia etmiştir.[1] O sırada genel kanı bu kimyasalların etkilerini yüksek dozlarda gösterdikleri ve nadir bulundukları yönündeydi. Şimdi ise 1000’den fazla kimyasal endokrin bozucu olarak tanımlansa bile bu sayı gerçeğe yakın bile değildir. Günümüzde bile bu kimyasalları tanımlamak ve keşfetmekte kullanılan yöntemler sistemik değildir ve endokrin bozucu kimyasalların potansiyel tehlikelerini raporlamakta yetersiz kalmaktadır. Endokrin Bozucu Ürünler Endokrin bozucu kimyasallar, sanayileşme sonrasında günlük hayatımızla iç içe geçmiş durumdalardır, özellikle kozmetik ürünlerin, gıda ambalajlarının, böcek ilaçlarının ve tekstil ürünlerinin içinde bulunurlar. Bazı endokrin bozucular hakkında kısıtlamalar olsa da özellikle yan ürün olarak ortaya çıkanlar veya toprak, su ve havaya karışanlar hâlâ tam olarak öngörülemeyen bir tehlike arz etmektedir. Doğaya karışan endokrin bozucu kimyasallar yalnız insan sağlığını değil ekosistemi de tehdit etmektedir. Kozmetik preparatların formüllerinde yer edinmiş olan bu kimyasallar, sınırlamalar çerçevesinde sıklıkla koruyucu, antibakteriyel, UV filtresi olarak kullanılmaktadırlar. Bazıları ise Stockholm kongresi sonrası tümden yasaklanmıştır, ancak hâlen dünya çapında kullanımdalardır. Endokrin Bozucu Kimyasal Maddeler Bisphenol A, kozmetik ürünlerde en sık rastlanılan endokrin bozuculardan biridir. Endokrin sistemi etkilediğini kanıtlayan, dahası kanserle ilişkili olduğunu gösteren birçok çalışma olmasına rağmen plastik üretiminde ve bunun sonucunda ambalaj yapımında sıklıkla kullanılmaktadır. Ambalaj malzemesinden içindeki gıda veya kozmetik ürüne rahatça sızması dolayısıyla insan vücuduna girer. Sentetik bir östrojen olan BPA’nın reseptör afinitesi, doğal östrojenlerin 1000 ila 10.000 katıdır. Başta kadın üreme sistemini, buna ek olarak pankreas, bağışıklık sistemi ve merkezi sinir sistemini olumsuz etkiler.[31]Dichlorodiphenyldichloroethylene (DDE), DDT’nin bir türevidir. Gelişimsel bozukluklara ve erkek üreme sisteminde aksaklıklara sebep olur. Yağ dokuda akümüle olduğundan vücuttan atılması oldukça zordur. DDT ve DDE, böcek ilaçlarında kullanılan maddelerdir. Ayrıca, endokrin bozucu özellikleri keşfedilen ilk maddelerdendir.[1], [10]Triclosan, koruyucu olarak kozmetiklere sıklıkla eklenen bir endokrin bozucudur. Şampuanlar ve sabunların içinde bulunur.Dioksinler, endüstriyel üretimlerde yan ürün olarak ortaya çıkan bir endokrin bozucudur. Çöplerin yakılması dolayısıyla havaya karışırlar. [10]Ftalatlar, birçok kişisel bakım ürününün içine akışkanlığı arttırmak amacıyla eklenir. Hamilelik döneminde fetüsün gelişimini engelleyebilir, bozabilir ve prematüre doğuma sebep olabilirler. [9], [29] Günlük hayatımızda yer alan endokrin bozucular bu kadarla sınırlı değildir, birçok endokrin bozucu kimyasal farklı amaçlarla ürün formülasyonlarına eklenir. Erken Ergenlik Nedir? Erken ergenlik, ikincil cinsiyet özelliklerin normalden erken belirginleşmesiyle karakterize patolojik bir durumdur. Her 5000 ila 10.000 çocuktan birisinde bu durum gözlemlenir. Kız çocuklarında erkek çocuklarına göre on kata kadar daha sık rastlanan bu durum, kızlarda 8 yaşından erken meme gelişimi veya 10 yaşından erken adet görülmesiyle, erkek çocuklarında ise yine ikincil cinsiyet özelliklerinin 9 yaşından önce ortaya çıkmasıyla kendini belli eder. Erken ergenlik, çocukların hormon salgısında artışa sebep olduğundan hem fiziksel hem psikolojik sağlıklarını tehdit edecek sonuçları olur. Kız çocuklarında genelde bir sebep belirlenemezken erkek çocuklarında belirli bir sebep bulunması ihtimali daha yüksektir. Erken ergenlik, gonadotropin hormonuna bağımlılığına göre ikiye ayrılır, gonadotropin hormonuyla ilişkili olana merkezi (santral) erken ergenlik, ilişkisiz olana da çevresel (yalancı) erken ergenlik denir. En sık karşılaşılan merkezi erken ergenlik, idiyopatik formda olandır. Erken Ergenlik Belirtileri Nelerdir? Kız çocuklarında meme büyümesi, koltuk altı ve kasıklarda kıllanma, sivilce, ter kokusu, penis veya testis büyümesi, erken ergenliğin belirtileridir. Yani bir çocuğun ergenlik döneminde yaşaması gereken değişimlerin erken yaşanması, erken ergenlik belirtisidir. Erken Ergenlik Nelere Yol Açar? Erken ergenlik, epifiz bezlerinin erken birleşmesine ve bunun sonucunda gelişimin erken tamamlanmasına sebep olur. Sinir sisteminde tümörler, hipotalamusta hematom oluşması, hipofiz bezinde adenom oluşumu, yetişkinlikte kısa boy, meme veya üreme sistemi kanserleri, erken ergenlikle ilişkilendirilmiştir. Yine yetişkinlikte hipertansiyon, diyabet ve obezite gibi sonuçları olabilmektedir.  Endokrin Bozukluğu, Erken Ergenliğe Sebep Olur Mu? Ergenlik, cinsiyet hormonları tarafından başlatılan ve regüle edilen bir dönemdir. Dolayısıyla cinsiyet hormonlarındaki bozukluklar, ergenlik sürecini de etkileyecektir.Ergenlik, birçok genetik faktöre bağlı başlayan ve gelişen bir durum olsa da çevresel faktörlerin gelişim üstendeki etkisi reddedilemez. Özellikle santral erken ergenlik, gonadotropin hormonuna bağımlı olduğu için, endokrin bozucu kimyasallar tarafından tetiklenebilir. Ergenliğin nöroendokrin regülasyonunda, GnRH nöronlarını aktive etmekle görevli olan kisspeptin nöronları endokrin bozucu kimyasallara karşı hassastır.[7], [8] Bu nöronların bir endokrin bozucu olan Bisphenol A’ya maruz kalmaları sonucu zarar gördükleri fareler üzerinde gözlemlenmiştir. Yine fareler üzerinde yürütülen çalışmalarda fetal dönemde Bisphenol A ve Dietilhekzil Ftalat’a maruz bırakılan farelerin yumurtalık boylarının normalden küçük olduğu görülmüştür.[35] Kemirgenler ergenlik dönemlerinde endokrin bozucu kimyasallara maruz kaldığında erken ergenlik veya ergenlik döneminde gecikme ortaya çıkmıştır. Dibütil ftalat’ın ergenlik döneminde maruz kalmanın sonucu, farelerde, ergenliğin hızlandığı ve östrojen dengesinin bozulduğu tespit edilmiştir.[30] Bisphenol A’nın doğrudan nöral yolaklarını etkileyerek ve GnRH nöronlarının aktivitesini azaltarak ergenliğin işleyişini hızlandırdığı gözlemlenmiştir.[18] Birçok endokrin bozucu kimyasalın insanlarda erken ergenliğe sebep olduğu da gözlenmiştir. Örneğin ftalatlar meme dokusunda akümüle olduklarından bu dokuda farklılaşmalara sebep olurlar. Perflorooktanoik Asit, meme bezinin yapısını değiştirerek, yine dokunun büyümesine sebep olur. DDT olarak bilinen dichlorodiphenyltrichloroethane ve metabolitleri, östrojenik ve anti-androjenik aktiviteleri yüzünden erken ergenlikle bağlantılılardır. Bu bilgiler ışığında erken ergenliğin patofizyolojisi üzerinde endokrin bozucu kimyasalların- ergenlik öncesinde hangi zamanda ve hangi yoldan maruz kalınırsa kalınsın- etkili olduğu sonucuna varılabilir. Erken Ergenlikten Korunma Yolları Çalışmalar, erken ergenliğin genetik faktörlerle yakın ilgisi olduğunu göstermektedir. Buna ek olarak egzersiz, beslenme düzeni, koruyucu ve renklendirici içeren gıdaların tüketimi, yaşanılan çevrenin kirliliği de risk faktörleri arasındadır.[5], [9], [12], [15], [34] Sebze ve protein tüketimi arttıkça erken ergenlik riskinin düştüğü gözlemlenirken, aşırı hayvansal gıda alımının bu riski arttırdığı görülmüştür.[12], [15] Doğru beslenme, yeterli egzersiz, sağlıklı uyku ve kozmetik, kişisel bakım ürünleri ve gıda tüketiminde gösterilecek fazladan özenle erken ergenlik riskini azaltmak mümkündür.  Kaynakça [1]    Agostini, L.P., et al. “Glyphosate and the Key Characteristics of an Endocrine Disruptor: A Review.” Chemosphere, Pergamon, 19 Oct. 2020, www.sciencedirect.com/science/article/pii/S0045653520328149?casa_token=-18JKt5ALhoAAAAA%3APHOPPxv6VNUHOIj_CdL3hNGZ_QM0RcS94miYaBjzAM9mO5zbkIx7bTtq8pMVSPzHahSgd49Mmw. Accessed 26 Nov. 2024. [2]    Amato, Angelica Amorim, et al. “Obesity and Endocrine-Disrupting Chemicals.” EC, Bioscientifica Ltd, 1 Feb. 2021, ec.bioscientifica.com/view/journals/ec/10/2/EC-20-0578.xml. Accessed 26 Nov. 2024. [3]    Banerjee, Sayan, and Anurag Bajpai. “Precocious Puberty - Indian Journal of Pediatrics.” SpringerLink, Springer India, 19 Apr. 2023, link.springer.com/article/10.1007/s12098-023-04554-4. Accessed 26 Nov. 2024. [4]    Bigambo, Francis Manyori, et al. “The Effect of Environmental Factors on Precocious Puberty in Children: A Case–Control Study - BMC Pediatrics.” SpringerLink, BioMed Central, 1 May 2023, link.springer.com/article/10.1186/s12887-023-04013-1. Accessed 29 Nov. 2024. [5]    Brito, Vinicius N, et al. “The Congenital and Acquired Mechanisms Implicated in the Etiology of Central Precocious Puberty.” OUP Academic, Oxford University Press, 5 Aug. 2022, academic.oup.com/edrv/article/44/2/193/6656412. Accessed 26 Nov. 2024. [6]    Cano, Raquel, et al. “Role of Endocrine-Disrupting Chemicals in the Pathogenesis of Non-Alcoholic Fatty Liver Disease: A Comprehensive Review.” MDPI, Multidisciplinary Digital Publishing Institute, 1 May 2021, www.mdpi.com/1422-0067/22/9/4807. Accessed 26 Nov. 2024. [7]    Chen, Chung-Yu, et al. “Phthalates May Promote Female Puberty by Increasing Kisspeptin Activity.” Human Reproduction (Oxford, England), U.S. National Library of Medicine, pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/23945596/. Accessed 26 Nov. 2024. [8]    M.M. Abdel, et al. “Short-Term Neonatal/Prepubertal Exposure of Dibutyl Phthalate (DBP) Advanced Pubertal Timing and Affected Hypothalamic Kisspeptin/GPR54 Expression Differently in Female Rats.” Toxicology, Elsevier, 20 Sept. 2013, www.sciencedirect.com/science/article/pii/S0300483X13002448?casa_token=W0ANRGH3J7QAAAAA%3AYypgbOoPY07Lc-wvsM-vyYNNM8lsZZRAnYAbPbSr5gQ3dDSbGQrFUfRlQarHWFxUEw8iqd4cBg. Accessed 26 Nov. 2024. [9]    Dong, Yan, et al. “Analysis of Risk Factors of Precocious Puberty in Children.” SpringerLink, BioMed Central, 22 Sept. 2023, link.springer.com/article/10.1186/s12887-023-04265-x. Accessed 26 Nov. 2024. [10]    “Endocrine Disruptors.” National Institute of Environmental Health Sciences, U.S. Department of Health and Human Services, www.niehs.nih.gov/health/topics/agents/endocrine. Accessed 26 Nov. 2024. [11]    EPA, Environmental Protection Agency, www.epa.gov/endocrine-disruption/overview-endocrine-disruption#:~:text=Disruption%20of%20the%20endocrine%20system,when%20it%20is%20not%20needed). Accessed 26 Nov. 2024. [12]    Fu, Dongxia, et al. “Analysis of the Incidence and Risk Factors of Precocious Puberty in Girls during the COVID-19 Pandemic.” Wiley Online Library, 28 Sept. 2022, Accessed 26 Nov. 2024. [13]    Gea, Marta, et al. “Oestrogenic Activity in Girls with Signs of Precocious Puberty as Exposure Biomarker to Endocrine Disrupting Chemicals: A Pilot Study.” MDPI, Multidisciplinary Digital Publishing Institute, 20 Dec. 2022, www.mdpi.com/1660-4601/20/1/14. Accessed 26 Nov. 2024. [14]    Gore, Andrea C., and Barbara Cohn. “Endocrine-Disrupting Chemicals in Cosmetics.” JAMA Dermatology, JAMA Network, 1 May 2020, jamanetwork.com/journals/jamadermatology/article-abstract/2762872. Accessed 26 Nov. 2024. [15]    Gu, Qiuyun, et al. “Dietary Pattern and Precocious Puberty Risk in Chinese Girls: A Case-Control Study - Nutrition Journal.” SpringerLink, BioMed Central, 31 Jan. 2024, link.springer.com/article/10.1186/s12937-024-00916-6. Accessed 29 Nov. 2024. [16]    “History of EDSP.” EPA, United States Environmental Protection Agency, www.epa.gov/endocrine-disruption/history-edsp. Accessed 26 Nov. 2024. [17]    Jaël, Ngoie Mutunda, and Kasamba Ilunga Eric. “Endocrine Disruptors and Additives in Cosmetic Makeup Products: Alert to User.” Oarjbp.Com, 25 Dec. 2023, Accessed 26 Nov. 2024. [18]    Klenke, Ulrike, et al. “BPA Directly Decreases Gnrh Neuronal Activity via Noncanonical Pathway.” OUP Academic, Oxford University Press, 1 May 2016, academic.oup.com/endo/article/157/5/1980/2422725#52077307. Accessed 26 Nov. 2024. [19]    La Merrill, Michele A, et al. “Consensus on the Key Characteristics of Endocrine-Disrupting Chemicals as a Basis for Hazard Identification.” Nature Reviews. Endocrinology, U.S. National Library of Medicine, Jan. 2020, pmc.ncbi.nlm.nih.gov/articles/PMC6902641/#Sec4. Accessed 26 Nov. 2024. [20]    Lawson, Crystal, et al. “Gene Expression in the Fetal Mouse Ovary Is Altered by Exposure to Low Doses of Bisphenol A1.” OUP Academic, Oxford University Press, 1 Jan. 2011, academic.oup.com/biolreprod/article-abstract/84/1/79/2530282. Accessed 26 Nov. 2024. [21]    Lee, Jeong Eun, et al. “Early-Life Exposure to Endocrine-Disrupting Chemicals and Pubertal Development in Girls.” Annals of Pediatric Endocrinology & Metabolism, U.S. National Library of Medicine, June 2019, pmc.ncbi.nlm.nih.gov/articles/PMC6603611/. Accessed 26 Nov. 2024. [22]    Lucaccioni, Laura, et al. “Endocrine-Disrupting Chemicals and Their Effects during Female Puberty: A Review of Current Evidence.” MDPI, Multidisciplinary Digital Publishing Institute, 18 Mar. 2020, www.mdpi.com/1422-0067/21/6/2078. Accessed 26 Nov. 2024. [23]    Martin-Pozo, Laura, et al. Analytical Methods for the Determination of Endocrine Disrupting Chemicals in Cosmetics and Personal Care Products: A Review, Elsevier, Accessed 26 Nov. 2024. [24]    Moise-Silverman, Joshua, and Lawrence A. Silverman. “A Review of the Genetics and Epigenetics of Central Precocious Puberty.” Frontiers, 8 Nov. 2022, www.frontiersin.org/journals/endocrinology/articles/10.3389/fendo.2022.1029137/full. Accessed 26 Nov. 2024. [25]    Mucci, Andrea, and Ethel Clemente. “The Role of Genetics in Central Precocious Puberty: Confirmed and Potential Neuroendocrine Genetic and Epigenetic Contributors and Their Interactions with Endocrine Disrupting Chemicals (Edcs).” MDPI, Multidisciplinary Digital Publishing Institute, 25 July 2022, www.mdpi.com/2673-396X/3/3/35. Accessed 26 Nov. 2024. [26]    “Overview of Endocrine Disruption.” EPA, Environmental Protection Agency, www.epa.gov/endocrine-disruption/overview-endocrine-disruption#:~:text=Disruption%20of%20the%20endocrine%20system,when%20it%20is%20not%20needed). Accessed 26 Nov. 2024. [27]    National Center for Biotechnology Information. PubChem Compound Database, U.S. National Library of Medicine, pubchem.ncbi.nlm.nih.gov/compound/p_p_-DDE#section=Metabolism-Metabolites. Accessed 26 Nov. 2024. [28]    Papadimitriou, Anastasios, and Dimitrios T Papadimitriou. “Endocrine-Disrupting Chemicals and Early Puberty in Girls.” MDPI, Multidisciplinary Digital Publishing Institute, 10 June 2021, www.mdpi.com/2227-9067/8/6/492. Accessed 26 Nov. 2024. [29]    Predieri, Barbara, et al. “Endocrine Disrupting Chemicals and Type 1 Diabetes.” MDPI, Multidisciplinary Digital Publishing Institute, 22 Apr. 2020, www.mdpi.com/1422-0067/21/8/2937. Accessed 26 Nov. 2024. [30]    Qian, Yiyu, et al. “The Endocrine Disruption of Prenatal Phthalate Exposure in Mother and Offspring.” Frontiers, 26 June 2020, www.frontiersin.org/journals/public-health/articles/10.3389/fpubh.2020.00366/full?ref=assuma-o-controle-de-sua-saude.com. Accessed 26 Nov. 2024. [31]    Terasawa, E., et al. “Endocrine-Disrupting Chemicals and Their Effects on Puberty.” Best Practice & Research Clinical Endocrinology & Metabolism, Baillière Tindall, 17 Sept. 2021, www.sciencedirect.com/science/article/pii/S1521690X21000968?fr=RR-2&ref=pdf_download&rr=8ea2cf8af9e77236. Accessed 26 Nov. 2024. [32]    Xue, J., et al. “Endocrine Disrupting Chemical and Its Potential Effects on Female Health.” Diabetes & Metabolic Syndrome: Clinical Research & Reviews, Elsevier, 31 Mar. 2021, www.sciencedirect.com/science/article/abs/pii/S1871402121001077. Accessed 26 Nov. 2024. [33]    Yin Wan, Murphy Lam, et al. Full Article: Endocrine Disrupting Chemicals and Breast Cancer: A Systematic Review of Epidemiological Studies, Taylor and Francis Online, www.tandfonline.com/doi/full/10.1080/10408398.2021.1903382. Accessed 30 Nov. 2024. [34]    You, Jingyu, et al. “Clinical Risk Score for Central Precocious Puberty among Girls with Precocious Pubertal Development: A Cross Sectional Study - BMC Endocrine Disorders.” SpringerLink, BioMed Central, 20 Apr. 2021, link.springer.com/article/10.1186/s12902-021-00740-7. Accessed 29 Nov. 2024. [35]    Zhang, Xi-Feng, et al. “Transgenerational Inheritance of Ovarian Development Deficiency Induced by Maternal Diethylhexyl Phthalate Exposure.” CSIRO PUBLISHING, 12 June 2014, www.publish.csiro.au/RD/RD14113. Accessed 26 Nov. 2024. [36]    Zhou, Fang, et al. “A Preliminary Study on the Relationship between Environmental Endocrine Disruptors and Precocious Puberty in Girls.” De Gruyter, 1 Aug. 2022, www.degruyter.com/document/doi/10.1515/jpem-2021-0691/html. Accessed 26 Nov. 2024. 

Devamını oku
Yüzücüler Cilt Sağlığını Nasıl Koruyabilir? - ya da multicosmetics

Yüzücüler Cilt Sağlığını Nasıl Koruyabilir?

Yüzerken Cildimizde Neler Olur? Yüzülen süre boyunca cildimiz; suya, suyun içerisindeki minerallere ve klor gibi halojenlere maruz kalmaktadır. Deniz ve havuz suyunun içeriklerinin farklılığından dolayı cildimiz de bu sulara farklı tepkiler vermektedir. Deniz Suyunun Cilt Üzerindeki Etkileri Deniz suyu, mineraller bakımından zengin bir su kaynağıdır. İçerisinde Ca, Mg, Na, Zn, K, Fe, HCO3, Cl, SO4, NO3 gibi birçok minerali bulundurmaktadır. İçeriğindeki bu iyonlar sayesinde deniz suyu atopik dermatite iyi gelmektedir[1]. Ancak deniz suyu aynı zamanda fazla miktarda da tuz da içermektedir. Bu yüksek tuz konsantrasyonu cilt lezyonlarına zarar verir ve cilt tabakasını tahriş eder. Tuzundan arındırılmış deniz suyu ise dermatitin sebep olduğu kaşınma, pullanma ve kızarıklık gibi belirtileri azaltmaktadır. Aynı zamanda yüzülen denizin ya da okyanus suyunun kalitesi de cilt sağlığı için oldukça önemlidir. Kirlilik oranı yüksek olan sularda uzun süre yüzmek alerjik reaksiyonlara, kaşıntı ve diğer cilt rahatsızlıklarına neden olmaktadır[2]. Bu suların dezenfekte edilmesi için de havuz sularında olduğu gibi klor eklenmektedir. Havuz Suyunun Cilt Üzerindeki Etkileri Havuzlar, birçok kişi tarafından kullanılan kapalı yüzme alanlarıdır. Çok sayıda kişinin kullandığı ortak alanlar olduğu için temizliğini sağlamak son derece önemlidir. Havuzların hijyeninin sürdürülmesini sağlamak için ise klor, hipoklorit gibi maddeler ilave edilmektedir. Klor, mikroorganizmaları öldürme yeteneğinden dolayı havuzlara sıklıkla eklenen antimikrobiyal bir ajandır. Ancak cilt üzerindeki olumsuz etkileri de mevcuttur. Klor, cildin koruyucu bariyerindeki yağ tabaksını bozar ve derinin geçirgenliğinin artmasına sebep olur[3]. Yağ tabakası, su kaybını önlemek için bir bariyer görevi görmektedir. Bu tabakanın bozulması durumunda, cildin nemlenmesi yeterli miktarda sağlanamaz ve cilt kurur.   Yüzücüler, havuzlardaki kimyasal maddelere uzun süre maruz kalmakta ve bu kimyasallar ciltleri tarafından emilmektedir. Halihazırda hassas ve egzamalı cilde sahip olan yüzücülerin klorlu havuz sularında yüzmeleri, kaşıntı, cilt kuruluğu gibi semptomlarını daha da arttırmaktadır[4].  Yüzmek Cilt Sağlığına Zararlı mı? Havuz suyundaki kimyasallara cildin sürekli temas etmesi cilt sağlığı açısından sorunlara neden olmaktadır. Özellikle yüzücülerde; egzama, kontakt dermatit gibi cilt problemlerinin görülme olasılığı daha fazladır[5]. Klorlu havuz suyuyla temas süresi arttıkça da kaşıntı ve kızarıklık da artmaktadır.  Yüzücülerdeki transepidermal su kaybı, su sporları ile uğraşmayan atletlerden daha fazla olmaktadır. Transepidermal su kaybının fazla olması sonucunda cilt bariyeri suyunu kaybeder ve epitel bariyerin permeabilitesi artar. Böylece deride kuruluk ve atopik dermatit gibi sorunlar oluşmaya başlar[5]. Egzama ya da başka bir cilt sorunu olan kişilerin, transepidermal kaybının artması halihazırdaki belirtilerinin daha kötü duruma gelmesine neden olur.  Yüzmek Cilt Sağlığına İyi Gelir mi? Havuz dışındaki; deniz, göl gibi diğer açık su kaynaklarında yüzmenin birçok faydası vardır. Açık havadaki su alanlarında yüzmenin ruh hali üzerinde olumlu etkileri bulunmakta. Kişiyi daha dingin ve huzurlu hale getirmekte ve stresi azaltmaktadır. Cilt sorunlarının başlıca nedeni olarak stresi saymak yanlış olmaz. Yüzmek gibi stresi azaltan aktivitelerin dolaylı da olsa cilt üzerinde olumlu etkileri mevcuttur. Aynı zamanda suyla temas halinde olmak egzamanın rahatlamasını sağlamaktadır[6]. Suda yüzerken terlemenin azalmasına bağlı olarak da egzamanın sebep olduğu kaşıntıyı azaltmaktadır. Ayrıca deniz suyu, içerisindeki mineraller sayesinde dermatolojik rahatsızlara iyi gelmektedir. Deniz ve Havuz Sonrası Cilt Bakımı Nasıl Olmalı? Havuzdan çıktıktan sonra yapılacak ilk işlem duşa girmek olacaktır. Duşla birlikte vücuttaki klorlu su iyice temizlenmeli. Suyla temas eden yüzme kıyafetlerinin de hemen çıkarılması ve klorsuz bir suyla iyice yıkanması gerekir. Çünkü bu mayolar hemen çıkarılmazsa ciltte tıkanıklık ve doğrudan tahriş meydana gelebilir. Ayrıca çocuklarda folikülit ve bakteriyel enfeksiyonlara yatkınlık yaratabilir[6].  Duş alınırken de dikkat edilmesi gereken hususlar vardır. Duşta deterjan bazlı jeller kullanmamak önemlidir. Çünkü bu jeller cildin üzerindeki yağ tabakayı aşındırmaktadır[3]. Klorlu sudan dolayı zaten zarar gören yağ tabakasını, daha da kötü hale getirmemek için deterjan bazlı duş jellerin kullanılmaması gerekir. Özellikle egzamalı kişilerin yüzdükten sonra uzun ve sıcak duşlardan kaçınmaları gerekir. Duştan sonra da cildi yağ bazlı losyonlarla nemlendirerek kaybettiği nemin geri verilmesi son derece önemlidir.  Plajlar gibi açık havada yüzüldükten sonra da mayonun ve cildin temiz suyla yıkanması gerekir. Bunun için ebeveynler yanlarında temiz su bulundurabilirler. Yine denizden sonra da cildi yağ bazlı losyonlarla ve nemlendirici krem gerekir. Ayrıca güneşten korunmak için de güneş kremi sürülmesi önerilmektedir. Yüzerken Cilt Sağlını Koruma Yolları Yüzerken klorlu suyla cilt temasını minimuma indirmek için bazı önlemler alınmalıdır. Klor saç köklerinden de absorbe olabileceği için yüzerken bone takılarak bu temas önlenebilir. Gözlerden su temasını önlemek için de gözlük kullanılmalıdır. Ancak kullanılan malzemelerin içeriği de önemlidir. Ulusal egzama derneğinin önerilerine göre; egzamalı kişilerin silikon malzemeleri, lateks ve kauçuğa göre daha fazla tercih etmeleri gerekir[7]. Çünkü lateks ürünler, kontakt dermatiti daha az tetiklemektedir.  Yüzücüler İçin Cilt Bakım Önerileri Suda uzun süre vakit geçiren yüzücülerin cilt bariyerleri, klorlu havuz suyundan zarar gördüğü için cilt bakımlarına dikkat etmeleri son derece önemlidir. Yüzücülerin, klorlu sudan dolayı ciltlerindeki yağ katmanı bozulur ve bunun sonucu deride kurumalar meydana gelir. Bunu önlemek için havuza girmeden önce ve girdikten sonra yağ bazlı merhemlerden kalın bir tabaka sürebilirler.  Havuzdan çıktıktan sonra hemen duş almaları yine klorlu suyu vücuttan atmak için tavsiye edilebilir. Duşta kullandıkları duş jellerinin de içeriğini kontrol etmekte fayda vardır. Tercihlerini vücuda zararı olmayan ve tahriş etmeyen ürünlerden yana kullanmalılardır. Açık havada yüzen yüzücülerin, yukarıdaki tavsiyelere ilaveten güneş kremi sürmeye özen göstermeleri gerekir. Çünkü su içindeyken aynı zamanda güneşle de temas halinde bulundukları için güneş kremi sürmek yararlı olacaktır. Güneş kremlerinin içeriği de duş jelleri gibi önemlidir.  Yine güneş kremlerinde endokrin bozucu maddelerin olmamasına dikkat edilmelidir. Özellikle küçük yaştan beri hormon bozucu ürünlere sık maruz kalmak ileriki yaşlarda erken ergenlik, erken menopoz ve tiroit bozukluğuna sebep olmaktadır[3]. Bunu önlemek içinse ürünlerin içeriğine dikkat edilmesi gerekir. Güneş kremlerindeki UVB filtreler başlıca endokrin bozucu ürünlerdendir. UVB filtresi içeren güneş ürünlerini mümkün olduğunca kullanmamak gerekir. Sonuç olarak, yüzmek hem fiziksel hem de zihinsel sağlık için birçok fayda sağlasa da cilt sağlığını korumak için gerekli önlemleri almak oldukça önemlidir. Deniz ve havuz sularının içerikleri farklı olsa da her ikisinin de cilt üzerindeki olumsuz etkilerini azaltmak mümkün. Uygun ve temiz içerikli bakım ürünleri seçmek, doğru hijyen uygulamalarını benimsemek ve yüzme sonrası cilt bakımını aksatmamak hem sağlıklı hem de mutlu bir yüzme deneyimi yaşamanızı sağlayacaktır. Unutulmamalıdır ki, cilt sağlığını korumak genel sağlık için de kritik bir rol oynar ve bu konuda alınacak küçük önlemler büyük farklar yaratabilir. Kaynakça [1]Bak, JP., Kim, YM., Son, J. et al. Application of concentrated deep sea water inhibits the development of atopic dermatitis-like skin lesions in NC/Nga mice. BMC Complement Altern Med 12, 108 (2012). https://doi.org/10.1186/1472-6882-12-108 [2] Halder, Joshua & Islam, Nazrul. (2015). Water Pollution and its Impact on the Human Health. Journal of Environment and Human. 2. 36-46. 10.15764/EH.2015.01005. [3] Serbestoğlu, A.,(Host).(23 July 2024). Yüzme Defteri [Tuba Çalık- Yüzücüler Ciltlerini Korumak İçin Neler Yapmalı?]. https://open.spotify.com/episode/3I8TIVmOTFeSkNBuK3aN1Z?si=af8060a1660a4db0 [4] Couto M, Bernard A, Delgado L, et al. Health effects of exposure to chlorination by-products in swimming pools. Allergy. 2021; 76: 3257–3275. https://doi.org/10.1111/all.15014  [5] Paciência, I., Rodolfo, A., Leão, L., Silva, D., Cavaleiro Rufo, J., Mendes, F., Padrão, P., Moreira, P., Laerte Boechat, J., Delgado, L., & Moreira, A. (2021). Effects of Exercise on the Skin Epithelial Barrier of Young Elite Athletes-Swimming Comparatively to Non-Water Sports Training Session. International Journal of Environmental Research and Public Health, 18(2), 653. https://doi.org/10.3390/ijerph18020653 [6] O'Connor C, McCarthy S, Murphy M. Pooling the evidence: A review of swimming and atopic dermatitis. Pediatr Dermatol. 2023; 40(3): 407-412. doi:10.1111/pde.15325 [7] National Eczema Association. (2018, Jul 18). Swimming with Eczema: What You Should Know Before You Take the Plunge. https://nationaleczema.org/blog/swimming-eczema/

Devamını oku
TRICLOSAN: Koruyucu mu, Bozucu mu? - ya da multicosmetics

TRICLOSAN: Koruyucu mu, Bozucu mu?

Triclosan (Triklosan) Nedir? Triclosan, yaygın olarak kullanılan bir antimikrobiyal ajan olup, bakteri ve kontaminasyonun büyümesini engeller veya durdurur. Mikropları yok etme yeteneği nedeniyle triklosan, eskiden birçok reçetesiz (OTC) antibakteriyel sabun ve vücut yıkama jelinin yaygın bir bileşeni olarak kullanılmaktaydı. Ancak, triclosanın insanlar üzerindeki potansiyel etkileri, endokrin bozulma, biyoakümülasyon (vücutta birikimi) ve antibiyotiklere/antibakteriyel ürünlere direnç gelişimi gibi konularda endişelere yol açmıştır. Triclosan (Triklosan) Nelerde Var? Tıraş sonrası losyonları, banyo ürünleri, ayak spreyleri, diş macunları, saç kremi ve makyaj ürünleri gibi su bazlı formülasyonlarda koruyucu olarak kullanılmaktadır. Triclosan (Triklosan) İçeren Diş Macunları Triklosan, plak ve diş eti iltihabını (gingivitis) azaltmak için diş macunlarına eklenebilen bir antibakteriyel maddedir. Triclosanın diş macununda koruyucu olarak kullanımı hem yetişkinlerde hem de çocuklarda (0,5-18 yaş) tek başına kullanıldığında %0,3’lük konsantrasyonda güvenlidir, ancak 3 yaşından küçük çocuklarda kombinasyon halinde kullanıldığında güvenli değildir.  Triclosan (Triklosan) İçeren Sabunlar  2013 yılında FDA, antibakteriyel sabun ve vücut şampuanı üreticilerinden, ürünlerinin uzun süreli günlük kullanım için güvenli olduğunu gösteren kanıtlar sunmalarını talep etti. Ayrıca, bu ürünlerin triklosan içermeyen ürünlere kıyasla enfeksiyonları önlemede daha etkili olduklarını kanıtlamalarını istedi.  Yapılan birçok farklı çalışmanın verilerini inceleyen araştırmacılar, triklosan içeren antibakteriyel sabun kullanan kişiler ile normal sabun kullanan kişilerin hastalanma olasılıklarının aynı olduğunu buldular. Ardından Amerika Birleşik Devletleri'ndeki Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), 2016 yılında triklosan içeren tüketici antiseptik yıkama ürünlerinin satışını yasakladı. Satılan tüm sabunların yaklaşık %40'ı buna dahildi. Triclosan (Triklosan) Zararlı mı? Triklosan pek çok ürün içerisinde koruyucu fonksiyonu nedeni ile yıllardır kullanılmaktadır. Fakat son zamanlarda kimyasal koruyucular üzerinde yapılan çalışmalar bu hammaddenin hormon bozucu etkilerini vurgulamaktadır. Uzun vadeli kullanımlarda hormonal sistemde yarattığı tahribat pek çok çalışma ile de desteklenmiştir.  Triclosan (Triklosan) Zararları In vitro çalışmalar, Triklosanın östrojenler, androjenler ve tiroid ekseni üzerinde endokrin bozucu potansiyelini göstermektedir. Ana C Marques ve arkadaşları tarafından 2022 yılında yapılan araştırmaya göre “Triclosanın östrojenik ve androjenik aktivitesinin hem hayvanlarda hem de insanlarda üreme sistemi, kardiyovasküler sistem ve tiroid fonksiyonu üzerinde olumsuz etkileri olduğu gösterilmiştir. Spesifik olarak, erkek ve dişi doğurganlığını, sperm morfolojisini ve hareketliliğini etkilediği bulunmuştur. Kardiyovasküler çalışmalarda triclosan, balıklarda ve farelerde kalp bozukluklarının yanı sıra arter kasılmasının engellenmesiyle ilişkilendirilmiştir. Ek olarak triclosanın dolaşımdaki tiroid hormon düzeylerini azalttığı, tiroid bezinin morfolojisini değiştirdiği ve tiroid hormonu fonksiyonuna müdahale ettiği gösterilmiştir.”  TCS (Triclosan)'nin en az anlaşılan yönü biyolojik birikim ve bunun uzun vadeli sağlık etkileriyle nasıl ilişkili olabileceğidir. Çoklu idrar tahlili çalışmaları, dünyanın çeşitli yerlerindeki deneklerde TCS'nin varlığını göstermektedir. ABD'de 2517 katılımcının %75'inin idrarlarında TCS için 2,4-3790 μg/L konsantrasyonlarında pozitif sonuç çıktığı bulundu; bu, 2,3 μg/L'lik başlangıç tespit seviyesinden çok daha yüksekti.  Yenidoğan kordon kanında da TCS tespit edildi. New York City'de yapılan bir araştırma, 181 hamile anneden alınan idrar örneklerinin %100'ünün ve bebeklerinden alınan kordon kanı örneklerinin %51'inin TCS içerdiğini gösterdi. Fare modellerinde TCS'ye perinatal maruz kalma, nörojenez ve nöronal büyümenin bozulmasıyla bağlantılı olabilirdi; bu daha sonra, hafızanın azalması ve anksiyete ile ilişkili davranışların artması dahil olmak üzere doğumdan sonraki davranışsal ve sosyal problemlerle daha da ilişkilendirilir. Triclosanın antibiyotiklere karşı bakteri direnci üzerinde vitro çalışmalarda bir etkisi olduğu görünse de çevrede yapılan çalışmalar direncin arttığını onaylamamıştır. Kozmetik ürünlerdeki kullanımı, yetkilendirilmiş konsantrasyonlarda insan sağlığı için güvenli kabul edilmektedir. Tüm koruyucular gibi, kozmetik ürünlerde triclosan kullanımı sıkı bir şekilde düzenlenmektedir. Ancak, devam eden araştırmalar ve düzenleyici incelemeler, potansiyel risklerini ve faydalarını değerlendirmeye devam etmektedir. Triclosan (Triklosan) İçermeyen Diş Macunu Yapılan çalışmalar antibakteriyel ajan olarak ürünlerde Triklosan kullanımının, kullanılmayanlara kıyasla büyük bir fark göstermediğini kabul etmiş ve yararını açıklayamamıştır. Diğer yandan olası zararlarına yönelik yapılmış çalışmalar bu hammaddenin kullanımına yönelik pek çok risk bulunduğunu gözler önüne sermiştir. Doğal antibakteriyel ajanların kullanılması ile aynı etki sağlanabilecekken, pek çok olası zarar barındıran Triklosan’ın kullanımı şüphe uyandırmaktadır. Bu nedenle bir fark yaratarak içeriğinde Triklosan bulunmayan diş macunları kullanımına yönelmek ve şüpheden uzak bir ağız temizliği sağlamak mümkün. Kaynaklar https://cosmileeurope.eu/inci/detail/16339/triclosan/ https://ec.europa.eu/growth/tools-databases/cosing/reference/annexes/list/V Marques AC, Mariana M, Cairrao E. Triclosan and Its Consequences on the Reproductive, Cardiovascular and Thyroid Levels. Int J Mol Sci. 2022;23(19):11427. Published 2022 Sep 28. doi:10.3390/ijms231911427 https://health.ec.europa.eu/latest-updates/sccs-scientific-advice-safety-triclocarban-and-triclosan-substances-potential-endocrine-disrupting-2022-11-04_en Papavasilopoulos, Rachel K, and Sanghoon Kang. “Bibliometric Analysis: The Effects of Triclosan on Human Health.” Toxics vol. 10,9 523. 1 Sep. 2022, doi:10.3390/toxics10090523

Devamını oku
Periodontitis ve Diş Eti Sağlığı - ya da multicosmetics

Periodontitis ve Diş Eti Sağlığı

Periodontitis (Diş Eti Çekilmesi) Nedir? Periodontitis, dişleri destekleyen bağların ve kemiklerin iltihaplanması ve enfeksiyonu ile karakterize bir tür diş eti hastalığıdır. Çoğu zaman dişler ve diş etleri arasında derin ceplerin oluşmasına neden olur ve bu da sonuçta diş kaybına neden olabilir. Hastalık, oral mikrobiyal biyofilm tarafından başlatılır ve sürdürülür. Ayrıca gen duyarlılığı ve çevresel koşullar gibi faktörlerden de etkilenir. Ek olarak periodontitisin ateroskleroz (damar sertliği), olumsuz gebelik sonuçları, romatoid artrit (iltihaplı romatizma), bazı kanserler ve diyabet gibi sistemik bozukluklarla epidemiyolojik olarak ilişkili olduğu görülmüştür.1 Periodontitis (Diş Eti Çekilmesi) Belirtileri Periodontitisin belirtileri, dişetinde kanama, kırmızı/mavimsi-morumsu renk değişikliği, dişeti çekilmesi, dişeti büyümesi, dişlerde yer değiştirme, aralanma, uzama, sallanma, apse oluşumu, hassasiyet ve kötü ağız kokusudur.3 Periodontitis (Diş Eti Çekilmesi) Tedavisi Periodontal hastalığın konvansiyonel tedavisi, etkin plak kontrolüyle beraber mekanik temizlikten oluşan cerrahi ve cerrahi olmayan periodontal tedaviyi kapsar. Bununla birlikte mekanik temizlik, derin ceplere erişilememesi, yüzey düzensizlikleri ve furkasyon bölgeleri gibi sınırlamalar sebebiyle zorlu bir prosedürdür. Bu aşamada, mekanik olarak yok edilmesi mümkün olmayan patojenik mikroorganizmaların, antimikrobiyal tedavi ile sayıca azaltılması veya elimine edilmesi hedeflenir.4 Diş Eti Çekilmesine Ne İyi Gelir? Diş eti çekilmesi, geri dönmeyen bir durumdur, yani çekilen diş eti dokusu yeniden büyümez. Ancak, sorunun daha da kötüleşmesini önlemek için bazı önlemler alabilirsiniz.  Tedavi yöntemi, diş eti sorunlarının nedenine bağlıdır. Eğer sorun, sert fırçalama veya yetersiz ağız hijyeninden kaynaklanıyorsa, diş hekiminiz ile fırçalama ve diş ipi kullanım alışkanlıklarınızı değiştirme konusunda konuşmanız önemlidir. Plak oluşumunu engelleyen günlük bir ağız gargarası kullanmak ve diş arası temizleyici ya da diş ipi gibi araçlar kullanarak ulaşılması zor alanları temiz tutmak yardımcı olabilir. Hafif diş eti çekilmesi, diş etlerinde ceplerin etrafında bakteri birikme riskini artırabilir, ancak bu durum, diş eti hastalığına yakalanma riskinizi otomatik olarak artırmaz. Bununla birlikte, mevcut diş eti hastalığı olan bölgelerde diş eti çekilmesi hastalığın daha hızlı ilerlemesine neden olabilir.2  Bunun için de etkili ve doğru ağız temizliğinin yapılması büyük önem taşıyor. Diş Eti Çekilmesi Evde Çözüm Yolları Diş eti çekilmesinin pek çok nedeni olduğu gibi pek çok farklı çözümü de bulunmaktadır. Yanlış fırçalamadan kaynaklı diş eti çekilmelerinde bir diş hekimi kontrolünde doğru fırçalama teknikleri öğrenilerek uygulanabilir. Buna ek olarak ise diş etlerini besleyici macunlar kullanılarak diş eti çekilmesinin ilerlemesi engellenebilir. Diş eti çekilmesinin nedeninin iyice araştırılması ve kökeni bulunmalıdır. Bu nedene göre tedavi şeklinin bir profesyonel tarafından belirlenmesi kritik önem taşımaktadır. Periodontitis (Diş Eti Çekilmesi) Diş Macunu Zerdeçal, adaçayı ve çobançantası gibi bitkilerin diş eti çekilmesi tedavisinde olumlu etkilerinin olduğu yıllardır yapılan çalışmalarla kanıtlanmıştır.5 Bu nedenle bu bitkileri içeren ağız bakım ürünleri kullanımı diş eti çekilmesi ile başa çıkılmasında büyük destekçiniz olacaktır.   Kaynaklar Graziani F, Karapetsa D, Alonso B, Herrera D. Nonsurgical and surgical treatment of periodontitis: how many options for one disease? Periodontol 2000. 2017 Oct;75(1):152-188. doi: 10.1111/prd.12201. PMID: 28758300. https://www.healthline.com/health/receding-gums-treatment#treatments Jati AS, Furquim LZ, Consolaro A. Gingival recession: its causes and types, and the importance of orthodontic treatment. Dental Press J Orthod. 2016 Jun;21(3):18-29. doi: 10.1590/2177-6709.21.3.018-029.oin. PMID: 27409650; PMCID: PMC4944726. Imber JC, Kasaj A. Treatment of Gingival Recession: When and How? Int Dent J. 2021 Jun;71(3):178-187. doi: 10.1111/idj.12617. Epub 2021 Jan 29. PMID: 34024328; PMCID: PMC9275303. Rani N, Singla RK, Narwal S, Tanushree, Kumar N, Rahman MM. Medicinal Plants Used as an Alternative to Treat Gingivitis and Periodontitis. Evid Based Complement Alternat Med. 2022 Sep 6;2022:2327641. doi: 10.1155/2022/2327641. PMID: 37941972; PMCID: PMC10630018.

Devamını oku
PARABENLER: DOST MU DÜŞMAN MI? - ya da multicosmetics

PARABENLER: DOST MU DÜŞMAN MI?

Paraben Nedir? Parabenler, kozmetik ürünlerde koruyucu fonksiyonunda yaygın olarak kullanılan bir kimyasal ailesi olarak karşımıza çıkar. Kozmetiklerde hem ürünleri hem de tüketicileri korumak amacıyla zararlı bakteri ve küf oluşumunu önlemek için bu koruyucu hammaddeler kullanılabilir. Kozmetik ürünler etiketlerinde en sık karşılaşabileceğimiz aile üyeleri ise metilparaben, propilparaben, bütilparaben ve etilparabenlerdir. Kozmetik ürünler genellikle farklı türde parabenlerin karışımlarını içerir. En yaygın kullanılan altı tür, metil-, etil-, propil-, izopropil-, butil- ve izobutilparabendir. Kısa zincirli parabenler olarak adlandırılan metil- ve etilparabenler genellikle birlikte kullanılırken, butilparaben genellikle tek başına kullanılır. Uzun zincirli parabenler olan propil- ve butilparabenler, daha güçlü östrojenik aktiviteyle ilişkilendirilmiştir. Bazı çalışmalar, dallı yapılarının östrojenik aktiviteyi ve hassasiyet potansiyelini artırdığını göstermiştir.1,2  Paraben Nelerde Bulunur? Parabenler günümüzde sıklıkla kullanılan pek çok kozmetik ürün içerisinde yer alır. Temel amacı ürünü koruyarak bakteri üremesini önlemektir. Bu nedenle su bazlı ürünlerde yıllardır etkin bir koruyucu olarak kullanılmaktadır. Paraben İçeren Ürünler Parabenler, insanların düzenli olarak kullandığı pek çok üründe bulunur ve özellikle şampuan, saç kremi gibi su oranı yüksek ürünlerde koruyucu potansiyeli nedeniyle sıkça kullanılır. Bu, nemlendirici ürünler, cilt temizleyici ürünleri, güneş kremleri, deodorantlar, tıraş jelleri, diş macunları, makyaj ürünleri gibi geniş bir yelpazede karşımıza çıkar. Günlük hayatta maruz kalınan parabenler deri tarafından emilir, vücut tarafından metabolize edilir ve idrar yoluyla vücudumuzdan atılır.1 Paraben İçermeyen Ürünler Parabenlerle ilgili endişeleriniz varsa veya paraben içermeyen ürünleri tercih etmek istiyorsanız, ürün etiketlerini dikkatlice okumak oldukça önemli. Diğer yandan parabenler, isimlerinin kolay ayrıştırılabilmesi nedeniyle tüketicilerin aklını karıştırmadan seçim yapmasına olanak sağlıyor. Buna ek olarak ise, cildinizin hassasiyetine ve özel ihtiyaçlarına göre doğru ürünü seçmek için bir dermatolog veya uzmanın tavsiyesini almak da faydalı olabilir. Paraben İçermez Ne demek? Paraben içermeyen ürünler, genellikle "paraben free" veya "paraben içermez" ibaresiyle tanıtılarak piyasaya sürülüyor. Bu ürünler, paraben yerine doğal koruyucular veya alternatif koruyucu maddeler kullanarak formüle ediliyor. Fakat son zamanlarda bu iddianın kullanımı tartışmalara yol açtı ve otoriteler tarafından belirli limitler dahilinde kullanımı güvenli kabul edilen paraben ailesini kötüleme amacı taşıdığı öne sürüldü.3 Tüm değerlendirmeler neticesinde ise yasal olarak etiketler üzerinde bu iddiayı kullanmak tarihe karışıyor denilebilir. Artık etiketler üzerinde “Paraben Free” veya “Paraben İçermez” iddialarını görmek pek de mümkün olmayacak.4 Bu nedenle etiket üzerinde yer alan içerikleri dikkatlice okumak ve buna istinaden şüpheye mahal vermeyen ürünler için seçim yapmak gerekecek. Paraben Zararlı mı?  Bu konu ile ilgili geçmişten günümüze pek çalışma yapılmış ve bazı sonuçlara ulaşmıştır. Bu sonuçlar çerçevesinde vücutta birikiminden kaynaklı zararlılığına dair kanıtlar göz ardı edilemeyecek kadar önem taşımaktadır. Bu sonuçlara kulak veren bazı hükümetler ve sağlık kuruluşları da önemli adımlar atarak hammaddenin kullanımına dair bazı düzenlemeler getirmiştir. Paraben Zararları Çeşitli araştırmalar, düzenli kozmetik kullanımı olan kadınlar, erkekler, gençler ve çocukların vücutlarında paraben seviyelerini incelediğinde kişisel bakım ürünlerinin paraben maruziyetine en büyük katkıyı sağladığını gösteriyor. Günlük makyaj yapan genç kızların idrar örneklerinde, makyaj yapmayan veya nadiren makyaj yapanlara kıyasla propilparaben seviyelerinin 20 kat daha yüksek olduğu görülmüştür. Çeşitli araştırmalar sonucunda içeriğinde paraben bulunan vücut ve yüz losyonları, saç ürünleri, güneş koruyucuları ve makyaj ürünü kullanımının, idrardaki paraben düzeylerindeki belirgin artışlarla ilişkili olduğu ortaya çıkmıştır.5 Parabenlerin, Avrupa ve Türkiye gibi pek çok ülkede, çeşitli limitler çerçevesinde kullanılması güvenli olarak kabul edilmektedir. AB Komisyonunun ise bu konu ile ilgili yaptığı açıklamada risklerinden aşağıdaki gibi bahsedilmektedir: “Kozmetiklerdeki parabenlerle ilgili temel endişe, bazılarının vücutta hormonları taklit etme potansiyelidir, özellikle kadın cinsiyet hormonu olan östrojen gibi. Laboratuvar test sistemlerinde ve hayvanlarda, parabenlerin bazı hormon benzeri etkilerinin olduğu gösterilmiştir, ancak bu etki doğal hormonların etkisinden binlerce ila milyonlarca kat daha zayıftır. Hormon benzeri özelliklerinin, paraben moleküllerinin boyutuyla orantılı olarak arttığı görülmektedir. Ancak, şu ana kadar paraben kullanımının üreme üzerindeki olası etkilerine ilişkin diğer deneysel araştırmalar sonuçsuz kalmıştır ve bunların çoğu sonuçlarını yorumlamayı zorlaştıran eksikliklere sahiptir.”6  Bu açıklamaların ardından, diğer taraftan Danimarka hükümeti 2011 yılında propil-, izopropil-, bütil- ve izobütilparabenlerinin üç yaşın altındaki çocuklara özel üretilmiş kozmetik ürünlerde kullanımını yasaklamıştır. Bunun üzerine ilgili hammaddenin güvenliği üzerine araştırmalarını sürdüren SCCS komitesi, değerlendirmesinde dikkatli bir yaklaşım benimsediğini düşündüğünü belirtse de belirsizlikleri azaltmak ve farklı kozmetik ürünlerde bulunan parabenlerin çocuklar üzerindeki potansiyel riskini daha kesin bir şekilde değerlendirmek için daha fazla araştırma yapılması gerektiğini paylaşmıştır.6 Sonuç olarak, parabenler halihazırda pek çok kozmetik ürünün içeriğinde etkili koruyucu fonksiyonları ile karşımıza çıkıyor. Kullanımı belirli sınırlamalar dahilinde otoritelerce güvenli kabul edildiğinden, limitlere uyulduğu taktirde kozmetiklerde kullanımında bir sakınca görülmüyor. Diğer yandan yapılan bilimsel araştırmalar paraben maruziyetinin, günlük birden fazla paraben içeren kozmetik ürün kullanımı kaynaklı artığını gösterdiğinden güvenliği açısından şüpheleri de beraberinde getiriyor. Dikkate değer şüphelerin değerlendirilmesi sonucu bazı hükümetler kullanımını uygun bulmazken, bazı hükümetler de ek araştırma yapılarak daha fazla veri toplanması gerektiğini öne sürüyor. Bu nedenle parabenlerin sağlık üzerindeki etkileri hakkında yapılan çalışmalar devam ettiği için şu anda zararlılığı konusunda kesin bir sonuca varmak zor olabilir. Ancak endişeler doğrultusunda, bilinçli bir seçimle şüphelerden uzak kozmetik ürünlere ulaşabilmek gittikçe artan bir talep haline geliyor. Bu nedenle paraben içermeyen ürünleri tercih etmek isteyen kullanıcılar için de raflarda pek çok farklı seçenek bulunuyor.   Kaynaklar https://www.fda.gov/cosmetics/cosmetic-ingredients/parabens-cosmetics Engeli RT, Rohrer SR, Vuorinen A, Herdlinger S, Kaserer T, Leugger S, Schuster D, Odermatt A. Interference of Paraben Compounds with Estrogen Metabolism by Inhibition of 17β-Hydroxysteroid Dehydrogenases. Int J Mol Sci. 2017 Sep 19;18(9):2007. doi: 10.3390/ijms18092007. PMID: 28925944; PMCID: PMC5618656. https://ec.europa.eu/growth/tools-databases/cosing/ https://eur-lex.europa.eu/legal-content/EN/ALL/?uri=CELEX:32013R0655 Berger KP, Kogut KR, Bradman A, She J, Gavin Q, Zahedi R, Parra KL, Harley KG. 2018. Personal care product use as a predictor of urinary concentrations of certain phthalates, parabens, and phenols in the HERMOSA study. J Expo Sci Environ Epidemiol 29(1):21-32. https://ec.europa.eu/health/scientific_committees/docs/citizens_parabens_en.pdf

Devamını oku
Biri “SLS İçermez” Mi Dedi? - ya da multicosmetics

Biri “SLS İçermez” Mi Dedi?

SLS Nedir? Sodyum lauril sülfat (SLS) bir yüzey aktif maddedir, yani temelde dokunduğu yüzeyler üzerinde bir etkiye sahiptir. Gıda koyulaştırıcıları, diş macunları ve yer temizleyicileri gibi çeşitli ürünlerde kullanılır. Köpürtücü fonksiyonu ile öne çıkmaktadır.  SLS Açılımı Ne Demek? SLS (Sodyum Lauril Sülfat), aynı zamanda sodyum dodecyl sülfat olarak bilinir, hindistancevizi ve/veya palmiye çekirdeği yağından veya sentetik olarak türetilmiş olup çeşitli formülasyonlarda emülsifiye edici olarak kullanılmaktadır.1 SLS ve SLES Aynı mı? Sodyum lauril sülfat (SLS) ve sodyum lauret sülfat (SLES), birçok temizlik ve kişisel bakım ürününde bulunan anyonik yüzey aktif maddeler ve deterjanlardır.  Yüzey aktif maddeler, suyun yüzey gerilimini azaltarak yağ ve kirin daha kolay temizlenmesini sağlar. Örneğin, bulaşık deterjanlarında yağları temizlerken, şampuanlarda saçtaki birikmiş yağı arındırırlar. SLS ve SLES, temizlik ve cilt bakım ürünleri içerisinde köpük oluşturarak istenen etkiyi sağlamakta yardımcı olurlar. İkisi arasındaki ana fark, SLES'in etoksilasyon adı verilen ekstra bir işlemden geçerek cilt üzerinde daha nazik hale getirilmesidir.2 SLS Hangi Ürünlerde Bulunur? SLS oldukça geniş bir ürün yelpazesi içerisinde yer alır. Gıda, temizlik maddeleri ve kozmetikler gibi çeşitli ürünlerde kullanılan birçok farklı işlevi olan bir yüzey aktif maddedir, ancak cilt bakımında bir temizleme maddesi olarak görev yapar. SLS İçeren Ürün Grupları Günlük hayatta kullandığımız pek çok ürün içerisinde SLS barındırır. Bunlar; yüz temizleyici ürünleri, vücut yıkama jelleri ve duş jelleri, şampuanlar, el sabunları, deterjanlar, diş macunları ve eviniz için temizlik ürünleri olarak listelenebilmektedir. SLS Zararlı mı? SLS’nin zararlılığı hakkında pek çok farklı görüş bulunmaktadır. Cilt bariyeri üzerindeki olumsuz etkisi ise pek de tartışmaya açık bir konu gibi görünmemektedir. Yapılan araştırmalar cilt bariyer fonksiyonu üzerinde bozulmalara yol açtığını göstermiştir. SLS Zararları Tüketici ürünlerinde SLS kullanımı, regülasyonlar kapsamında düzenlenmiştir ve olası tahriş etme potansiyeli, tam ürün formülasyonu bağlamında değerlendirilmektedir. SLS içermeyen kozmetikler, cilde daha nazik olacak şekilde formüle edilmiştir, bu da tahriş ve alerjik reaksiyon riskini azaltabilir. The Journal of Clinical and Aesthetic Dermotology dergisinde yayımlanan bir araştırmaya göre SLS içermeyen su bazlı kremlerin, SLS içeren su bazlı kremlere göre daha düşük tahriş potansiyeline sahip olduğu sonucuna varılmıştır.3 2021 yılında yapılan başka bir çalışmada ise bir grup kadın üzerinde SLS içeren yamalar kullanılmıştır. SLS yamasının çıkarılmasından önceki ve bir gün sonraki analiz, cilt kızarıklığında bir artış ve cilt bariyer fonksiyonunda bir azalma olduğunu ortaya çıkarmıştır. Bozulmuş bir cilt bariyeri fonksiyonu ve SLS yamasının neden olduğu dehidrasyonun, cilt mikrobiyotasının cilt bakteriyel topluluğu disbiyozuna karşı hassas dengesini bozduğu gözlemlenmiştir.4 SLS İçermeyen Ürünler SLS içermeyen ürünler cilt dostu olma ve alerjik reaksiyon riskini en aza indirme konusunda pek çok potansiyel fayda sağlamaktadır. Özellikle ağız içi dokusuna direkt temas eden diş macunları içinde SLS kullanılması oral dengenin bozulmasına yol açabilmektedir. Sindirimin ilk basamağı olan ağız sağlığının önemi tartışmasız bir gerçekken şüphe barındırmayan, güvenli içeriklerle etkili bir temizlik sağlamak mümkün.   Kaynaklar https://www.chemicalsafetyfacts.org/chemicals/sodium-lauryl-sulfate-sls/ https://www.products.pcc.eu/en/blog/sles-and-sls-what-are-these-substances-and-where-are-they-used/ Mei-Hsia Chan M, Tan LS, Leow YH, Goon AT, Goh CL. Comparison of Irritancy Potential of Sodium Lauryl Sulfate-free Aqueous Cream to Other Moisturizers: An Intraindividual Skin Occlusive Study. J Clin Aesthet Dermatol. 2019 Jul;12(7):52-58. Epub 2019 Jul 1. PMID: 31531162; PMCID: PMC6715333. Leoty-Okombi S, Gillaizeau F, Leuillet S, Douillard B, Le Fresne-Languille S, Carton T, De Martino A, Moussou P, Bonnaud-Rosaye C, André V. Effect of Sodium Lauryl Sulfate (SLS) Applied as a Patch on Human Skin Physiology and Its Microbiota. Cosmetics. 2021; 8(1):6. https://doi.org/10.3390/cosmetics8010006

Devamını oku
Atopik Cilt ve Doğru Yaklaşım - ya da multicosmetics

Atopik Cilt ve Doğru Yaklaşım

Atopik Dermatit (Egzama) Nedir? Atopik dermatit, yaygın olarak atopik egzema olarak bilinen, kuru, kaşıntılı ve iltihaplı ciltle karakterize kronik inflamatuar bir cilt durumudur. Hem çocukları hem de yetişkinleri etkileyen yaygın bir egzema türü olup, genetik, çevresel ve immünolojik faktörlerin karmaşık etkileşimi bu durumun gelişimine katkıda bulunur.1 Atopik Cilt Ne Demek? Atopik cilt, egzama olarak da bilinen atopik dermatite yatkın olan cildi ifade etmek için kullanılır. Atopik dermatit cildin aşırı kaşınmasına neden olur. Kaşıma daha fazla kızarıklığa, şişmeye, çatlamaya, "sızan" berrak sıvıya, kabuklanmaya ve pullanmaya yol açar. Araştırmalar, atopik dermatitli bireylerin cilt bariyerinin zayıfladığını, ciltlerinin tahriş edicilere, alerjenlere ve mikrobiyal istilaya daha fazla yatkın hale geldiğini göstermektedir.2 Atopik Dermatit (Egzama) Neden Olur? Atopik dermatit (egzama) için bilinen tek bir neden yoktur ve muhtemelen birden fazla durumun sonucu olarak ortaya çıkar. Altta yatan mekanizmalar hakkında birçok teori vardır. Güncel araştırmalar bağışıklık sisteminin, cilt yapısal gen mutasyonlarının, cilt hücrelerindeki kusurların (keratinositler), cilt yüzey mikrobiyomunun (bakteriler, virüsler ve mayalar) ve diğer birçok faktörün rollerini araştırmaktadır. Atopik Dermatit (Egzama) Sebepleri Atopik dermatitin patofizyolojisi, genetik yatkınlık, immün düzensizlik ve çevresel tetikleyicilerin bir kombinasyonunu içerir. Cilt bariyer fonksiyonunda yer alan proteinlerin kodlayan genlerdeki mutasyonlar, filagrin gibi, atopik dermatitin gelişiminde önemli bir rol oynar. Bu genetik varyasyonlar, cildin nem tutma yeteneğini tehlikeye atar, kuruluğa ve artmış geçirgenliğe yol açar, bu da alerjenlerin ve tahriş edicilerin cildi daha kolay nüfuz etmesine izin verir ve inflamatuar tepkileri tetikler. Ana nedenleri kısaca genetik faktörler, epidermal bariyer disfonksiyonu, immünolojik mekanizmalar ve çevresel tetikleyiciler olarak sıralanabilir.2 Atopik Dermatit (Egzama) Belirtileri Akut evrede, lezyonlar şiddetli kaşıntılı, kırmızı, kalınlaşmış, pullu yamalar veya plaklar şeklinde görülür ve kaşımadan dolayı erozyona uğrayabilir. Kronik evrede ise, kaşıma ve ovalama sonucunda cilt lezyonları kuru ve likenifiye (sertleşmiş) bir görünüm alır. Lezyonların dağılımı yaşa özgüdür. Bebeklerde lezyonlar genellikle yüz, saç derisi, boyun, göz kapakları ve ekstremitelerin ekstansör yüzeylerinde görülür. Daha büyük çocuklar ve yetişkinlerde ise lezyonlar boyun, dirsek içi ve diz arkası gibi fleksör yüzeylerde ortaya çıkar. Şiddetli kaşıntı, atopik dermatitin ayırt edici bir özelliğidir. Kaşıntı genellikle lezyonlardan önce gelir ve kuru hava, terleme, lokal irritasyon, yün giysiler ve duygusal stresle daha da kötüleşir.3 Semptomların yaygın çevresel tetikleyicileri şunlardır: Aşırı banyo yapma veya yıkanma Sert sabunlar Staphylococcus aureus cilt kolonizasyonu Terleme Pürüzlü kumaşlar ve yün Atopik Dermatit (Egzama) Bulaşıcı mı? Atopik dermatit bulaşıcı değildir, dolayısıyla kişiden kişiye yayılımı söz konusu değildir. Atopik Dermatit (Egzama) Tedavisi Atopik dermatitin tedavisi, en etkili şekilde altta yatan patofizyolojik süreçleri ele alarak yapılır. Uygun cilt bakımı ve tetikleyicilerden kaçınma konusunda danışmanlık, hastaların altta yatan cilt bariyeri defektini yönetmelerine yardımcı olur. Kaşıntılı lezyonların kaşınması genellikle kaşıntıyı artırır ve bu da daha fazla kaşınmaya yol açar. Kaşıntı-kaşıma döngüsünü kırmak önemlidir. Genel cilt bakımı, en yaygın cilt tahrişi kaynaklarına (aşırı yıkama ve sert sabunlara) odaklanmalıdır: Yıkama ve banyo sıklığını ve süresini sınırlamak Banyo suyunun sıcaklığını ılık seviyede tutmak Aşırı ovalamaktan kaçınmak, bunun yerine duş/banyo sonrası cildi nazikçe kurulamak Nemlendirici uygulamak (merhem veya krem—özellikle seramid içeren ürünler faydalıdır) Duygusal stresin azaltılması faydalıdır ve kaşıntı-kaşıma döngüsünü kırmaya yardımcı olur.4 Egzama Kendiliğinden Geçer mi? Bu durum tamamen bağışıklık ile ilgili olduğundan kendi kendine geçme durumu da mümkündür. Egzamaya Ne İyi Gelir? Chang ve arkadaşları tarafından yazılan makaleye göre birden fazla tedavi yöntemi bulunmaktadır. Topikal Kortikosteroidler: Egzamanın tedavisinde en yaygın kullanılan yöntemlerden biridir. Kortikosteroid kremler, ciltteki iltihabı azaltmaya yardımcı olur ve kaşıntıyı hafifletir. Ancak, uzun süreli kullanımda ciltte incelme gibi yan etkiler ortaya çıkabilir. Nemlendiriciler ve Islak Sargılar: Cildin nemini korumak, egzamanın yönetiminde önemli bir adımdır. Nemlendirici ürünler, ciltteki su kaybını önlemeye yardımcı olur. Islak sargılar, nemin daha uzun süre tutulmasını sağlar ve kaşıntıyı azaltır. Antihistaminikler: Özellikle kaşıntıyı hafifletmek için kullanılan bu ilaçlar, uykuya yardımcı olması açısından da tercih edilir. Topikal İmmünomodülatörler (Tacrolimus ve Pimekrolimus): Bu ilaçlar, cildin bağışıklık yanıtını düzenleyerek iltihabı azaltır. Kortikosteroidlere alternatif olarak kullanılırlar ve uzun süreli kullanımda daha güvenli olabilirler. Fototerapi (UVB): Ultraviyole ışık tedavisi, cilt hücrelerinin çoğalmasını yavaşlatır ve iltihabı azaltır. Bu yöntem, şiddetli egzama vakalarında kullanılabilir. Oral İmmünosupresanlar: Siklosporin A, metotreksat ve azatiyoprin gibi ilaçlar, bağışıklık sistemini baskılayarak egzama semptomlarını hafifletir. Ancak, bu ilaçların ciddi yan etkileri olabilir ve genellikle sadece şiddetli vakalar için önerilir. Doğal ve Alternatif Tedaviler: Probiotikler ve besin takviyeleri gibi alternatif tedaviler de egzama yönetiminde kullanılabilir. Probiotiklerin, özellikle bebeklerde egzama riskini azaltabileceği gösterilmiştir. Bu tedavi yöntemlerinin etkinliği, hastanın durumuna göre değişiklik gösterebilir ve tedavi planı, dermatolog veya alerji uzmanı tarafından belirlenmelidir.1 Atopik Dermatit (Egzama) İçin Ürünler  Atopik dermatit için kullanılacak olan ürünlerin öncelikle cildin hassasiyeti nedeniyle nazik içeriklere sahip olması gerekmektedir. Cildi tahriş etmeyecek ve onarımına destek olacak ürünlerin tercih edilmesi önemlidir. Özellikle seramid, cilt aminoasitleri, mineraller ve etkili doğal özler ile hazırlanmış atopik dermatit bakım seti semptomlarını azaltmada destek olurken, cildin rahatlamasını ve yenilenmesini destekler. Cildin nemlendirilmesi de diğer önemli bir gereksinimdir. Bunun sağlanması için de yüksek nemlendirici özelliklere sahip, güvenli içerikli ürünlerin kullanımı büyük önem taşımaktadır. Kaynaklar Chang C, Keen CL, Gershwin ME. Treatment of eczema. Clin Rev Allergy Immunol. 2007 Dec;33(3):204-25. doi: 10.1007/s12016-007-0033-8. PMID: 18163227. Avena-Woods C. Overview of atopic dermatitis. Am J Manag Care. 2017 Jun;23(8 Suppl):S115-S123. PMID: 28978208. https://nationaleczema.org/eczema/ Ruenger, T. M. (2023, January). Atopic dermatitis (eczema). In Merck Manual. Georg-August University of Göttingen, Germany. https://www.msdmanuals.com/professional/dermatologic-disorders/dermatitis/atopic-dermatitis-eczema

Devamını oku